Gayri islami sistemlerde İslami parti kurmak ve İslam hukuku -2-
Müslümanların cahili toplumlarda, İslam’ı hakim kılmak veya kendi haklarını savunmak için parti kurma ve bu konudaki farklı görüşleri anlamaya devam ediyoruz.
İslam’ın sabiteleri, Kur’an ve Sünnetin nasslarıdır. Bunların da kat’i ve zanni olanları vardır. Zanni olan naslarda, İslam fakihleri ihtilaf ettikleri için bu çeşit hükümler de sabite sayılamaz.
Bundan hareketle, tebliğ ve davet dili ile toplumsal yapılanma yöntemi tek tip bir yolun olamayacağı hakikatini görüyoruz. Bu manada Kur’an’daki peygamberlerin birbirinden mucize, yön ve yöntemleri hep farklı olmuştur.
Cihanşümul olan İslam dinini tek mezhep, meşrep ve ekolde birleştirmek mümkün olmadığı gibi, insanın düşünce ve zihin tasavvuruna da ters düşmektedir. Peygamberimiz de O’nun ümmeti de cihanşümul bir ümmettir. Bu dinin dünyaca anlaşılması için, dil, tebliğ, hareket ve davet yöntemini tek tipe indirgemek bir körlüktür. Bu cihanşümul olan ilahi din birdir. Ama ona giden yol ve yöntemler muhteliftir (İbrahim/4, Casiye/5, Rum/22) Fakihlerin ictihat farklılığını da bu manada anlayabiliriz.
Fıkıh Usulüne göre, akidevi bir konu olsa bile bir mezhebin içtihadı tüm ümmeti bağlayıcı ve mutlak manada tek doğru kabul edilemez. Bunu hiçbir mezhep imamı iddia etmediği gibi, dinimize böyle bir pranga vurulamaz.
Tağuti sistemde parti kurma konusunu da bu manada anlamalıyız. Bugün İslam alimlerinden bir kısmının caiz, diğerlerin değildir diye yaptıkları ictihatlardan yalnız birini doğru diğerlerini küfür veya şirk görmeyi hiçbir İslami kaynak doğrulamaz.
Müslümanlar olarak, din düşmanlarının üzerimizde velayet hakkı olamayacağının üzerinde durmamız gerekir. Asıl yapacağımız en hayırlı amelin bu olduğu kanaatindeyim.
Tarih boyu bazı kardeşlerimizin imanlarının tağuta karşı olan haklı nefretleri, bazen onları kontrol dışına itebilmiştir. Mezheplerinde olmayan ve kendileri gibi düşünmeyen diğer din kardeşlerini hedefe alacak kadar bir usulsüzlüğe götürebilmiştir. Bu miyop körlüğü, Hz. Ali gibisini dahi müşrik sayıp öldürecek kadar bir tahalluk bozukluğuna vardırmıştır. İbn Abidin akaid konusunda, “bir kimsenin %99 kafir, ama %1 Müslüman olduğuna dair delil olsa o kişi tekfir edilemez” der. Resulullah ile beraber sahabe seferde iken bir beldede biriyle karşılaşıyorlar adam onlara selam verdiği halde Muhallim bin. Cesame onu öldürünce şu ayet iner; “...size selam verene niye sen mümin değilsin diyorsunuz…”Nisa/94 Bin Cesame daha sonra ölür ve onu defn ederler, toprak onu üç sefer dışarı atar. Resulullah’a sebebini sorduklarında O, “Bu toprak arkadaşınızdan daha kötü amel işleyenleri barındırdı. Allah, ondan çok, size bu işin ne kadar kötü olduğunu bildirmek için böyle yaptı” der.
Müminlerin birbirini dinsizlik ve şirkle suçlamalarının vebalı çok ağırdır.
Cihanşümul İslam’ı sadece bir görüşle sınırlandırıp farklı İslam ictihadını yok saymak, İslam’ın rahmet deryasını küçük bir gölete çevirip yaşanmaz, dar yorumlarını İslam’ın merkezinde tek doğru olarak kabul etmeleri bu dinin tabiatına aykırıdır. İkincisi, mücadelede bu bir yöntem sapmasıdır. Peygamberler, tağuti sistem ve onu savunanlarla mücadele ederken, bu görüş sahipleri kavgayı kendileri gibi düşünmeyen Müslümanlara karşı yapmaktadırlar. Öyle ki, bazen müminlerin aleyhinde din düşmanlarıyla birleşip antlaşmayı caiz görürler. Bu görüşü Enbiya’nın o nazif davetiyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Eğer bu görüş doğru olsaydı, Hz. Peygamber(sav) Mekke’de ilk olarak şeriatı inkar eden müşriklerle değil, orada bulunan ehli kitap veya hanif dinine mensup olanlar ile, İslam dinine girdikleri halde hicret etmeyen Müslümanlarla mücadele etmesi gerekirdi. Veya Kur’an, ehli kitap olan Konstantin Rumlarını, ateşperest olan İran Mecusilerine karşı tercih etmezdi(Rum/2)
Sonuç olarak; Bugün İslam alimi içinde bir kısım parti kurmayı caiz, diğerleri görmez. Bu durumda parti kurmanın dinen hükmü itikadi olmaktan çıkar. Büyük imamlarımızın itikadda dahi farklı ictihad ettikleri halde birbirini tekfir etmediler. Böylece biz de bu konuda birbirimize, hain, fasık, bağiy veya müşrik diyemeyiz. Kendi görüşünün doğru olabileceğini kabul edebilir. Ama doğru sadece benim görüşümdür diyemez. Şeyhül İslam iman risalesinde, “Bir hükme bu küfürdür demek, onu yapan bir şahsa sen kafirsin demeyi caiz kılmaz” der.
Siyaset peygamberlerin mesleğidir. Bu nübüvvet sahamız şartlar tamam değil diye tağuta terk edilmemeli. Bu sahada çalışan ehli kıble olan kardeşlerimize yardımcı olmalıyız.