• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bugün Müslümanlar gayri İslami sistemlerle yönetilmektedirler. İslami olmayan bu yönetimlerde, Müslümanların İslami pati kurmalarının hükmünü anlamaya çalışacağız. 

      Organizeli çalışma olan parti ve taraftar kavramı Kur’an-ı Kerim’de daha çok Hizip ve Ashab olarak zikredilmektedir. Bu manada parti konusu, hem tematik hem de toplum bilim açısından Kur’an’dan bağımsız düşünülemez. Bu kavramlar, devlet ve yönetimden çok taraftar ve taifeye matufen zikredilmektedir. Çünkü Müslümanların her zaman devletleri olmayabiliyor. Ama, sürekli şeytan taifesine(Mücadele/19) karşı Allah taifesi(Mücadele/22) kurmak mecburidir.

Bir toplumda İslam dışı kanunların hakimiyet sürdürdüğü bir yönetimde Müslüman(lar) acaba tevhid davasını nasıl yaşayıp yaşatmalılar? Bir; hemen kılıcı alıp bir mukavemet göstermek. İki; herhangi bir teşkilatlanmaya gitmeden, kendi kişisel ibadetleriyle meşgul olup bir kısım ahlaki kazanımları topluma anlatmakla yetinmek. Üç; teşkilatlı tevhidi bir taifeyi oluşturarak mücadele etmek. Kur’an’da kıssaları anlatılan peygamberlerin tamamı üçüncü şıkta ittifak halindeler.

Hz. İbrahim(as), putlar üzerinden yürüttüğü bir siyaset ile çalıştı. Hz. Musa (as) toplumsal bir inkılap ile çalıştı. Hz. Yusuf (as) parlamentoya talip olma siyaseti üzerinden çalıştı. Hz. Yunus (as) topluma ilahi nizamı getirmeye çalıştı. Bundan bir anlık bu işi terk edip kendi kendine Yüce Allah’a karşı ibadetlerini yerine getirebilecek bir ortama gitmeye çalıştığında ise, Yüce Allah buna müsaade etmedi. Ve Hz. Muhammed (sav) ıslah ve terbiye metodları üzerinden tevhidi mücadele için çalıştı. Yüce Allah’ın tüm peygamberlerinin bu manada tağuti sistemin merkezinde tağutun merkezinde ve/veya orta yerinde çalışmalarını yürütmeleri de bu bağlamda önem arz eder.

Tüm Peygamberler tağuta karşı Yüce Allah’ın dinini yüceltmede, gaye, maksad ve ilkesel esaslarda aynı yerdedirler. Ancak, usul ve yöntemde farklıdırlar. Peygamberimizden önceki nebiler farklı bölgelere gönderilmişlerdi. Ama peygamberimiz(sav) tüm dünyadaki insanlara gönderilmiştir. Kur’an’ın bu farklılığı anlatmasının hikmetlerinden biri de, evrensel olan Muhammedi nübuvvetin usulüde dünya şartlarına göre farklılıklar arz edebilir. Böylece Kur’an’ın bu kadrajına göre, mutlak manada tek tip bir yöntem olmadığı gibi, mutlak manada parti ile olur ya da partiyle asla olmaz denilemez. Bazı şartlarda parti ile olabilir, bazı şartlarda da olmayabilir.

Bundan dolayı, zaman ve mekana sığmayan evrensel İslam’ı bu manada herhangi bir yazarın, bir hareket kitabıyla tarif edip sınırlandırmak mümkün değildir. Bazı zaman ve şartlarda -bugün dahil- parti kurmak uygun düşebilir de düşmeye de bilir.

Tüm peygamberler ilkesel ve itikadi duruş açısından aynı, usul ve metodik olarak farklıdırlar. Şartlar ve mekanların farklılığına rağmen mutlak manada parti kurmak caiz veya değildir şeklinde sıkı tutma Kur’an ve sünnetin cihanşümullüğüne uygun düşmez. Bilakis bu farklı metodlardan herhangi biri, ümmetin şart ve imkanları içinde uygulayabildiğimizi meşru kılmaktadır. Kur’an ve sünnet ile belirlenmiş helal ve haramlar sabitelerimizdir. Ama Müslüman alimlerin ictihadına çok geniş bir alan verilmiştir. Bu ictihadlardan biri de seçim şeklidir. Resulüllahtan sonra dört büyük halifenin seçimlerinin birbirinden farklı olmasının böyle bir anlamı vardır. 

Bu manada tağuti sistemlerde bazen peygamberler, bakanlık istemişler.(Yusuf/55) Bazen tağuti sistemin başkanları tarafından göreve çağrılmışlar.(Yusuf/54) Bazen de millet meclislerinde imanlarını gizleyerek yönetim kademesinde bulunmuşlar.(Mumin/28)

Bugün Müslümanlar tağuti sistemde parti kurduklarında sistem için çalıştıklarını iddia etmenin Kur’an’la tarifini yapmak mümkün değildir. Yukarıda verdiğimiz misallerin tamamında gayri İslami sistemlerde peygamberler veya inanan insanlar bulunmuşlar. Peygamberler bulundukları sistemde imkanları içinde mücadele etmişlerdir. Burada yapılan hatalardan biri de şartlar İslam’ı yaşamaya veya tamamını anlatmaya müsait olmadığı için oranın terk edilmesi gerektiği kanaatidir. Halbuki en büyük ibadet namazdır. Namazın şart ve rükünlerinden bir kısmı eksik diye namaz terk edilmeyip, mevcut şartlarla eda edilir. Bu konuda icma vardır. Fakat, Kur’an ve sünnetin ısrarla üzerinde durup öncelikler arasına dahil ettiği İslam toplumunun yönetimi gibi önemli bir toplumsal mekanizmayı, şartlar tam değil diye bu sahanın İslam düşmanlarına bırakılıp terk edilmesi İslam’ın hukuk, ibadet, ahlak, tebliğ ve davet metoduyla ile tarif etmek mümkün değildir. Konuya devam edeceğiz inşallah.