• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslam Ümmetinin bütünlüğü ve toplumda fırkalaşma.

Ümmet ve fırka kelimeleri Müradifleri içinde merkezi bir anlam taşımaktadırlar. Ümmet, imam, üm ve ümem kelimelerinin kök harfleri birdir. Kök harflerinin birliği mana yakınlığını içerir.

Üm; ana, etrafında dönüp dolaştıran merkezi birey (Bakara/124, En’am/92) asıl, ana temel(Ali İmran/7) İmam; lider (isra/71) en üst makam, camide tabi olunan imam, tamamının toplandığı kaynak (Yasin/12) Ümem, toplum (kasas/5) beraber hareket eden varlıklar (En’am/38) demektir.

Topladığımızda Ümmet; insanlığın toplumsal ruh, yapısal denge, etrafında dolaşılan, rehber, birliktelik esası, önder, lider, merkezi çekim kuvveti ve toplumsal yönetim gücü. Kur’an, Peygamberi Müslümanlar, Müslümanları da diğer insanlar için İlahi din ve sisteminin şahitlik/ tanıklık ( Bakara/143) eden, orta bir ümmet olarak Allah için adil şahitler diye (Maide/8, Hac/78) takdim eder. Bütün meselede burada.

Fırka/ayrıkçılık; Arapçada parçalanmayı ifade eden müradif kelimelerin sayısı elli küsürdür. Fa’ale babından gelen “ فرق” ferreke de bunlardandır. Fırka, Ümmetin bütünlüğünü tehdit eden nicelik ve nitelikte potansiyel bir ayrılıktır. Kur’an’da, ayrılıkçılık yasaktır(Ali İmran/103)

Bir delili farklı bakış ve ilmi kaynaklara dayandırarak, doğruyu bulmak ve bütünü koruyup güçlendirmek maksadıyla yapılan ictihad farklılıkları rahmettir. Ama ümmet bütünlüğünü zayıflatan her bir fırkacılık birer zulümdür. Bu ayrılıkçılığa sebep olanın ibadet boyutu olsa da dinen işlenmesi caiz değildir.

Mesela; Hanefi mezhebinde sehivde (yanılmada) secde etmek vaciptir. Ama, cuma ve bayram namazlarında sehvin secdesini terk etmek vaciptir. Neden? Namaza gelen bazı (cahil) insanlar “bize iki rekat namaz kıldırdı onu da birbirine karıştırdı” deseler, İslam ümmetinin içine fitne girer. Bunun için vacibin terkini vacip kılan bir tefekkuh kemalatından, bir mezhep ve meşrebin alameti farikasına evrilen bir tefekkuh zafiyetini iyi tasavvur etmeliyiz.

Bir mezhep ve meşrebin, kendi çevresinin pantolon, takke, sarık, hatta okudukları kitapları, falan ve filanın eserlerini okuyup okumama üzerinden bir alameti farikayla ümmeti fırkalara ayıranların düştüğü hale bakın! Ümmeti bu şekilde ayırmak, dinen çirkin, ilmen yanlış ve hukuken zulüm ve aziz İslam ümmeti üzerine dökülen ölümcül bir kezzaptır.

Ruhi fedahum, tarikat şeyhlerimize ve büyük müctehidlerimize bu fırkacılığı nisbet etmek ayrı bir hak ihlalidir. İmamların farklı ictihadları dinin aslı değil, feri meseleleridir. Bir imamın içtihadı mutlak doğru olamaz. Eğer bir ictihad mutlak doğru kabul edilirse, diğerleri batıl olur. İmamların kendi talebeleri tarafından görüşlerine katılmadığı bir hakikat değil mi?

İmam Şafii (r.a) İmam Ebu Hanife’nin (r.a) kabrini ziyarete giderken sabah namazında kunutu okumaz. Nedeni sorulunca “burada yatan zata karşı hürmetsizlik olmasın” der. Salt bir mezhep ve meşrebi dayatmak İmamların izlediği fıkıh tasavvuruna ve dinin ruhuna da terstir. Ümmetin birlik ruhuna zarar veren her amel dinen merduttur. Kur’an’da her makbul amele salih denilmesi, iyi amelin, toplumsal sulhu sağlayan bir yönü olduğu için ona salih amel denilmiştir. Her ibadetin bir cesedi bir de ruhu vardır. İbadetlerin şart ve rükünleri ceset, maksad ve gayesi ise ruhudur.

Fırka/Hizb; Kur’an’da yedi ayette dokuz defa tekil, dokuz ayette on defa çoğul geçer. Genel manada üçe ayrılır. Hizbullah, Hizbuşşeytan ve parçacı Hizipler. Birincisi Allah’a, ikincisi Şeytan’a üçüncüsünün nisbeti fırkacılığadır. Bir ve ikincisi, toplum yönetiminde kitlesel bir dinamizmi olan aksiyoner, sürükleyici, sistematik siyasi bir yapıdır. Üçüncüsü (enam/159) bölen, toplumun menfaatini, kendi hizip menfaatine kurban eden(Rum/32) bu ayrıklılığa sevinen ezoterist bir yapıdır. Malum ayetlerin ehli kitabı konu edinmeleri, bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Kur’an’ın ilkesel nasihatleri biz Müslümanlaradır.

Kısaca; mezhep ve meşrepler bizi parçalayan unsurlar değil, aklı çalıştıran, ümmeti besleyen zenginliklerimizdir. Fırkacılık ümmeti bölen virüstür. Mezhebine “Huve hakkun” de, ama “Huvel hakku” deme.