• DOLAR 32.883
  • EURO 35.182
  • ALTIN 2450.326
  • ...

Birleme manasına gelen Tevhidin, biri akidevi diğeri dünyevi iki boyutu vardır. Akidevi boyut, Yüce Allah’ın varlığı, birliği, uluhiyetinin marifeti ve O’na bağlılığı gibi inanmış insanları kapsayan akaid kısmıdır. Dünyevi boyut ise; bütün insanları içine alan, dünya hayatının tüm meselelerini ilahi nizama bağlayarak Yüce Rabbimizin ilahi sistemi noktasında toplama anlamında bir nizam birliğidir. İslami yönetimde hayatın tüm nihai manevi temeli Yüce Allah olduğu için, O’nun Zati ilahisine bağlılık zımnen, insanın, kendi ideal ve karakterine bağlanması demektir.

Bu ilahi yönetimin temel ilkeleri vardır. Birincisi nefiy, ikincisi ispattır. Konumuz yönetim olduğu için bunu yönetim üzerinden anlamaya çalışacağız. Önce beşerin uluhiyeti nefiy edilir. daha sonra yönetimin uluhiyeti Yüce Allah’a has kılınarak ispatı istenir. Bir Müslümanın önce, yönetimde kimin olamayacağını bilmesi gerekir. Daha sonra kimin yönetime gelebileceğini bilip talep etmesi gerekir. Bu da dinimizin Üssül-Esasıdır. Mesela bir Müslümanın oyunu verebileceği partiyi bilmesi önemlidir. Ama bundan daha önemli olanı ise kişinin oyunu hangi partiye veremeyeceği hususunu bilmesidir.

Bir Müslümanın İslam namına, içinde bulunduğu toplumun var olan tağuti sistemiyle, gücü nispetinde mücadele içinde olması gerekir.

Kur’an-ı Kerim’de kıssaları anlatılan peygamberlerin mücadele verdiği gibi bir mücadele vermesi Tevhidin temel esasıdır. Bu manada bütün peygamberler bir çaba göstermişlerdir. Sadece yöntemleri farklı olmuştur. Mesela, Hz. İbrahim put kırma siyaseti, Hz. Musa inkılap siyaseti, Hz. Yusuf parlamentoya girme siyaseti üzerinden mücadele vermiştir. Bu manada her Peygamber toplum yönetimine talip olmuştur. Tüm peygamberlerin toplumu yönetme siyaset talebi vahyin emriyle olmuştur.

Kur’an’ın gösterdiği her kıssa meşrudur ve güzeldir. Hz. Yusuf’un kıssasına Yüce Rabbimizin “en güzel kıssa” demesi bu anlamda çok manidardır. Yani kıssanın güzel yönlerinden biri de yönetime gitme yöntemidir.

Kur’an’ın muhatabı olan bizlerin de günün şartları içinde hangi peygamberin siyasi yöntemi daha elverişli ise Müslümanların onu taakkül ederek siyasete talip olmaları mümkündür. Hatta bir İslami yapı, kendi içinde bir yönden inkılabı, bir yönden de maslahatı barındırabilir. Bu konuda cesur olmak mecburiyetindeyiz. Evrensel ilkeleri olan İslami çalışmaları bir tek noktaya sıkıştırıp dondurmak bir körlüktür. Bu yöntem farklılıklarını tarihselciliğin dayattığı miyop körlüğünden uzak tutup, ülkeden ülkeye hatta bölgeden bölgeye de değişebildiğinin bilinmesi gerekir.

Dünya dini olan İslam’ın falan veya filan siyer ve hareket kitabına hapsedilemeyecek evrensel bir din olduğunu cesurca haykırmak gerekir. Yukardaki yöntemlerden birine ümmeti kilitlemek basiretsizlik olduğu gibi, Tevhidi yönetimin evrensel ilkelerine de aykırıdır. Çünkü, İslam tüm dünyada yaşanabilir evrensel bir dindir. Dünyanın tümünde şartlar bir olmayabilir.

Yeryüzünde hak ve batılın çatışması, bir sistem çatışmasıdır. Konuyu ayet üzerinden anlamaya devam edelim. Enfal/193’te “fitne bitene kadar” olan bölüme dikkatle bakan herkes bu manayı görebilir. Dinimizce mücadele, fitnenin bitimine kadardır. Ötesine geçmek yasaktır.

Tevhid prensibinde dünya, yönetim birliğinin esaslarını bulmuştur. Kur’an’ın şart koştuğu İslami hükümet şekli olarak, bu esasın beşer soyunun zihni ve hissi yaşam pratiğinde en mükemmelidir.

Tevhidin akide kısmı sadece Müminleri ilgilendirir. Ve bu yönüyle Tevhidi yönetim vahiy merkezlidir. Tevhidin toplum boyutu ise, insan merkezlidir. Bütün insanların saadetini ister. Yani, insanın mezhebi, meşrebi, kavmi ve memleketi, etnik ve kültürü, hatta dini dahi ne olursa olsun genel manada her insan, insan olarak inancı, aklı, malı, canı ve nesli emniyet altındadır.

Bu ütopik bir faraziye değil, ilk Medine İslam devletinde Peygamberimizin (sav) devlet başkanlığında yaşanmış bir hakikattir. Tevhidi toplum bu manada insan merkezlidir. Bu da İslam’ın adaleti, şefkati, merhameti, liyakati, ehliyeti, dürüst ve sadakatinden insanlar eşit mesafede istifade ederler. Bu yönüyle Kur’an tüm insanların mükerrem(İsra/70) olduğunu beyan eder. Yönetimde Temel prensiplerin belirleyicisi inanç ve fikir özgürlüğüdür. Öyle ki bu özgürlüğe Yüce Allah’ın varlık ve birliğine inanmama serbestliği de dahildir. Bu bağlamda dinde zorlama yoktur (Bakara/256). İslam’ın öğretileri olan Kur’an ve sünnet bununla doludur. Bunun müşekkel hali Asr-ı Saadette Medine’de Peygamberimizin devlet başkanlığında kurulan ilk İslam devletidir. 

İslami toplum yapısı içinde yeryüzünün en büyük ailesi insanlık ailesidir. Bu ailede, fitneci ve zalim olandan başkasına karşı düşmanlık yapıp savaşılamaz. “ولا عدوان الا علي الظالمين” Düşmanlık sadece zalime yapılır. 

Tevhidin akide ve toplum yönetim boyutlarını kısaca bu manada anlamaya çalıştık.