Kur’an’a göre siyasi başkan ve seçimi
Kur’an’da başkan seçimini anlamaya çalışacağız.
Konuyu Bakara/247. Ayet üzerinden izaha çalışacağız. Ayet, Yüce Allah’ın ordu komutanı seçerken, siyasi ilim ve siyasi güç gibi birkaç konuyu içermektedir. Siyaseten birinin başkan seçilebilmesi için onun önceden belirli bir siyasi ilme ve güce sahip olup bu konuda liyakatli olmayı da Siyasete atıldıktan sonra kişide siyasi ilim ve gücün “بسطة” kelimesi ile ziyadeleşeceğini beyan etmektedir.
Toplum, Allah bize bir amir göndersin dedi. O’da bir amir gönderdi. Bu göndermeyi, yaratma “خلق” veya kılma manasında “جعل” ifadesi yerine “اصطفی” tabirini seçerek amiri bu şekilde seçip göndermesi dikkat çekicidir.
Ayeti anlamaya devam ediyoruz. Yönetimde liyakat bakımından siyasi ilim güçten öncedir. Dikkat çeken başka bir nokta, seçilecek kişinin daha önceden az veya çok bir siyasi ilim ve güce sahip olmasıdır. Ayet, ilim ve güç verildi demiyor. “İlmini ve gücünü artırdı” buyuruyor. Demek ki başkanın daha önceden bir siyasi bilgi sahibi, siyasete atıldıktan sonra bu yönde bir artma söz konusu. “وزاده بسطة” Bast, basamak, saha ve alan demektir.
Böylece onun, siyasi ilim ve gücünü siyasete atıldıktan sonra artırıp, siyasi bir saha alanında da ziyadeleşeceğini göstermektedir. Ayet çok dikkat çekici ve siyasi zihin dünyamızda ufuk açıcıdır. Buradaki ilim, hem şahsi hem de yönetimde verilen bir ilimdir.(Tefsiri Hazin muhtasarı/c/1/shf/226 Arapça nüsha) Burada geçen “اصطفي” kelimesi جعل ve خلق den farklı bir mana taşır. خلق olmayan bir şeyi var etmek. جعل var olan bir şeyin konumunu belirleme “اصطفي “ ise var olan bir şeyin yerini ve mekanını değiştirmek suretiyle ayrıcalıklı kılmak suretiyle seçip tercih etmek demektir.
Seçim kelimesi Yüce Allah tarafından olunca iki manaya gelir: Biri imtiyaz, diğeri seçip tercih etme manasına gelir. İnsanlar tarafından olunca iki şeyden birini seçip tercih etmek manasına gelir. Mesela; (Ali İmran/33.42. 144) Adem, Nuh, Ali İbrahim ve Al-i İmran’ı imtiyazlı ve faziletli kılmak manasında “اصطفي” Buradaki seçimden kasıt bir kaç Adem ve Nuh, bir kaç Ali İbrahim ve Al-i İmran, Meryem ve Musa vardı da onların içinden birisini tercih edip seçti şeklinde mana verilemez. Bu şekilde bir mana, ilmen ve ahlaken sorunlu bir yaklaşımdır. Fakat Talut’un seçimi ise, var olan bazı komutanlar içinden Talut seçilip tercih edilmiştir.
Başka önemli bir husus, Talut’un ilmen, siyaseten ve güç bakımından kendini ispatlamasına rağmen toplumun eşrafı bu işe kendilerinin daha müstahak olduklarını söylemelerini günümüz seçim şartları içinde doğru anlamamız gerekir. Demek ki İslam’a göre toplumsal yönetimde liyakat ve ehliyet esastır. Ama demokrasi de ise, çoğulculuk önceliklidir. Talut’un seçimi İslami, kabile Reislerinin talebi ise tepeden zorlama bir tercih gibi.
Aynı veya birbirine yakın cinsler arasında tercih etmek de bir seçimdir. Talut’un seçimi böyledir. Ama Adem, Nuh, Al-i İbrahim ve Al-i İmran, Meryem ve Musa’nın seçimi ise, imtiyazlı ve faziletli kıldık manasına gelir. Birileri Adem’den önce ademlerin varlığını iddia edip iddiasını da ‘baksanıza Yüce Allah Adem’i seçti demiyor mu? Eğer başka Adem yoksa “Adem’i seçtim” demesinin ne anlamı var?’ diyorlar. Bu iddiayı yapan kardeşlerimiz bilsinler ki, birkaç nuh, Al-i İbrahim, Al-i İmran, Meryem ve Musa mı vardı? Ayetin son kısmı olan “علي العالمين” kelimeleri bunun bir fazilet olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah, amiri tayin edebildiği halde bu işe tabiri caizse bir racon keserek “اصطفي” olarak “seçti” demesi dikkat çekicidir.
Hulasa, toplumsal yönetimin seçimle olması, genelde tevhidin, özelde Kur'an’ın bir temel ilkesidir. Bu kural bugün mahiyeti ve yöntemi farklı da olsa, bütün dünyada uygulanan en insancıl bir yöntemdir. İşlerde şura, hükümde adalet ve başkanlığın seçimle olması Tevhid’in evrensel kaidelerindendir. İstisnalar olsa da temel kaide budur.