ÜÇ AYLARI TOPLUMSAL DAVET VE TEBLİĞ AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME
İslami toplumun ilk temel taşı, tevhidi kalplere eken davet ve tebliğ faaliyetidir. Bu kutsal faaliyet İslam hukukunun hakim olup olmadığına bakılmaksızın her zaman ifa edilmesi gereken İslami bir görevdir. Toplumun hangi konusunda daha fazla ihtiyaç görülürse davet ve tebliğde o konuya ağırlık verilerek yerine getirilir. Ümmettin hali hazırda içinde bulunduğu tarihi parçalanmışlık dönemini, Müslümanların iyi okumaları lazım. İslam aleminin bu parçalanmışlığını göz önünde bulundurduğumuzda, ümmetin ittifakı için üç aylar mevsimi bu manada davet ve tebliğ için tabii fırsat günlerimizdir. Üç ayları bir tebliğ ve davet olarak değil de, dinen nerede durduğuna bakarak böyle bir mevsimsel imkanı ümmetin gözünden düşüren sorumsuz açıklamalardan uzak durmamız gerekir. Bu manada yapılan açıklamalar yersiz olduğu kanaatindeyim.
Resul-i Ekrem’in panayırları ve gelen tüccarların çadırlarını gezerek tevhide yaptığı davet günlerini yaşadığımızın farkına varmamız gerekir. Meseleye nübüvvet kadrajından bakmamız gerekir. İçi boşaltılmış, cicili bicili kutlamayı kim yapıyorsa yapsın. Ama İslam diye bir derdi ve davası olanların bu konudaki sinerjisini artırıp, İslami açıdan topluma nasıl varırım diye hesabı olanlar için üç aylar bir nimettir. Kaldı ki, üç aylar denilen Recep, Şaban ve Ramazan ayları, İslam’ın toplumsal inklabının en önemli hadiseleri bu aylarda vuku bulmuştur. Miraç gecesi, Kadir gecesi, Ramazan orucu ve Kur’an’ın bu aylarda inmesiyle tabi ki Müslümanın bu aylara bakışı doğal olarak farklı olması gerekir. Bu bağlamda üç ayları değerlendirdiğimizde tarihi dönüm noktaları barındırdığını görüyoruz. Bu temel esasların mevsimi açısından dinin en önemli hadiselerini barındırdığı hakikatini gözden kaçıramayız.
Davanın yayılması ve toplumu tekrar dini değerler sistemi etrafında toplamak için üç aylar ve kandil geceleri bizim için büyük rahmet kapılarıdır. Bizler İslam davasının ihya ve inşası için hükümlerden çok, imkânlar üzerinde durmalıyız. Hiçbir şey yok iken bile topluma gidebilme yollarını bizim bulup oluşturmamız gerekir. Var olanları İslam’daki hükmüne takılacağımıza, topluma giden yollara takoz koymanın dinen zararlı bir hüküm olduğu üzerinde durmamız daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Üç ayları Müslümanların gözünde düşürmeyi tevhidi düşünce tasavvuru içinde yapmak da ayrı bir çelişkidir.
Derdi ve davası olan, elindeki imkanları fırsata nasıl çevirebilirim diye bir hesap yapması gerekir. Üç aylarda işlenen bidatlar, sadece kutlama esnasında yapılan bir takım yanlışlardan ibaret değildir. Belki bu konuda, bu aylarda İslam davasını topluma götürmek isteyenlere karşı çıkış yapanların açıklamalarındaki bidata dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Kaldı ki üç ayların hükmünün vacibi, şartı ve rüknü diye hiçbir İslam alimi bu gözle bakmamış. Bütün alimler, fazilet ve faydası üzerinden üç ayları değerlendirmiştir. Bunun da İslam’la çelişen hiç bir yanı yoktur. Mesela; Kadir Gecesinde inen Kur’an’ın kadr ve kıymetini bu gecede toplumun dikkatine sunmak niçin bidat olsun? Miraç Gecesinde, Resul-i Ekrem’in Rabbine uruc ettiğini, ümmetine bakan yönü ile toplumsal bir ruhi yükselmeye nasıl vesile edebilirim diye bir arayış, bidat değil belki vazifemiz olduğu kanaatindeyim.
Kadir gecesinde bütün melekler yeryüzüne iner de, Müslümanın o gecede meleklerle beraber mana vermesi nasıl bidat olabilir? Selam ve selamet için meleklerin indiğini iyi tahayyül etmemiz lazım. Her kes bu geceden konu komşu ve akrabalarını bu geceden haberdar etmek için, börek, pasta, tatlı ve benzeri canlılığa katılan her mumin rabbinden bir sevap elde edebilir. Bu manada en büyük bidat, bu gibi ümmeti canlı tutan hizmetlere bidat deyip işlenenlerin bidat olduğu kanaatindeyim. İyiliğe Mani olan bir Müslümanın kıldığı namazla beraber Yüce Allah tarafından yuhalandığını (Maun/4) unutmayalım. Hayır yapmamak ayrı, hayra mani olmak ise apayrı bir cürümdür.
Bugün toplumdaki İslami değerlerimizin ne hale geldiğinin tahayyül edelim! Saygı, sevgi, şefkat, merhamet, dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma, sadaka, ziyaret ve bayramlaşma, anne ve babaya hürmet, çocuklara şefkat ve merhamet, hasta ve mezar ziyaretlerimiz gibi geleneğimizin üzerimizde her gün emareleri silinmektedir. Medeniyetimizin bu temel taşlarını yerine oturtmak için, üç aylardan daha uygun bir mevsim bilmiyorum. Gelin kardeşlerim! Elimize geçen her imkanı dinimize giden yolda düşeme taşları olarak kabul edip dini mubin-i ıslama hizmete vesile eyleyelim.
Bu duygu ve düşünceler içinde ümmetimizin üç ayları mübarek olsun.