• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Boşanma oranlarının arttığı herkesçe malum..

Bir de buna adı evlilik olan ve fakat, aile olma mutluluğuna erişememiş sorunlu, huzursuz ve kaotik birliktelikleri de eklersek, durumun vahametini daha iyi anlayabiliriz.

Evlilik Allah-u Teâlâ’nın erkek ve kadın kulları için bahşettiği bir nimet..

Elbette bu nimet; muhabbet, şevkat, merhamet, sadakat vb. erdemler ile aile olma mertebesine çıkarıyor evliliği. Ne acıdır ki, bu ve benzeri erdemlerden soyutlanan evlilikler ise, nimet yerine tam bir mihnete dönüşüyor.

İşte o zaman da, maalesef ki devreye Allah Celle Celaluhu’nun sevmediği bir helâl devreye giriyor..

“Allah’ın helâl kıldığı şeyler arasında, boşanma hiç sevmediği helâldir.” (İbn-i Mâce: 2018)

Yüce dinimiz, evliliğin sonlandırılmasını hoş görmez ve tavsiye de etmez.

Ancak var olan evlilik insanları çekilmez dertlere, onulmaz hastalıklara, kederlere düşürüyorsa ve bu evlilik bağını kurtarmak için denenecek tüm yollar da denenmişse,  yapacak bir şey ve kurtuluş ümidi de kalmamışsa, aile olarak kalabilme imkânı da yoksa, boşanma mecburi bir çaredir artık..

Fakat gelin görün ki, günümüzde evlilikte yaşanan sorunlar üzerine boşanmak, son çare olarak değil, hemen akla gelen ilk çare olarak görülmeye başlandı.

Akla, kalbe getirilmesi dahi hoş olmayan, dile kolay kolay alınmaması gereken bu kelime, toplum içinde çerez olmuş durumda.

Sadece gençler arasında değil, yaşını başını almış aile büyükleri için bile boşanma fiili artık normal bir şeymiş gibi karşılanıyor neredeyse.

Böylesi durumları normal karşılamak, alışmak ve kanıksamak..

Her halde bu tablonun en acı kısmı.

Zira her fiil aslında açılan bir çığırdır.

Bir ailede veya sülalede bir kişi boşanmışsa, diğerleri için de bir emsal teşkil ediyor ne yazık ki...

Sonrasında evlilik hayatında herhangi bir sorunla karşılaşan kişi şunu söyleyebiliyor..

Annem, babam, dayım, teyzem, halam amcam, ablam, abim veya kuzenim de boşanmıştı..

 Ve maalesef bu söylemin ardından, eylem de geliyor cüretkârca...

Böylelikle bir boşanma, koca bir sülalenin ve toplumun aile olmaya, aile kalmaya dair inancını, iradesini zedeliyor.

Yeni boşanmaların da fitilini ateşliyor.

Bu sebeple her ne kadar, Rabbimizin sevmediği bir helâl olarak, boşanmak bazen tek çare olsa da, bunu normalleştirmemek ve bu konuda da çevremizdeki boşanma vakalarına da, basit ve gayet olağan vakalarmış gibi lakaytça tepkiler vermemek, her boşanma vakasında en azından insani olarak üzülmek, ciddi, sağlam ve selim tepkiler vermek daha erdemlice bir duruş ve toplum adına da daha faydalı bir davranış olacaktır.

En azından ‘bu olmazsa bir başkası olur’ gibi bir düşüncenin çok da normal bir düşünce olmadığını tavırlarımızla da olsa, çocuklarımızın, gençlerimizin ruhuna nakış nakış işleyebiliriz.

Bu meyanda, Allah’ın ayetlerinden bir ayet olan karı koca arasındaki, meveddet ve merhametten neşet eden güçlü bağların ne kadar kıymetli olduğunu, birbirleri için birer örtü olan eşlerin arasındaki tüm yaşanmışlıkların da mahremiyet ekseninde, ne kadar özel ve değerli olduğunu kalplerine kazıyabiliriz..

Ta ki, insanın insana ve dahi eşyaya dahi edep, hayâ, letafet ve nezaketle bağlanma ve mecbur kalınırsa ayrılma yollarını izzetlice gösterebilelim...

Rivayet edilir ki, Yunus Emre’nin abdest alırken yıllarca kullandığı su testisi kırılır.

Fakat Yunus Emre öyle ağlar ki, etrafındaki insanlar çok şaşırır. Sanki bir yakınını kaybetmiştir. Netice de testi bir eşyadır ve yerine yenisini koymak mümkündür diye düşünürler.

Ey Yunus niçin bu kadar ağlar ve üzülürsün. Yeni bir testi alınır, olur biter derler.

Yunus Emre şöyle cevap verir:

Ben testinin kırılmasına ağlamıyorum. Kırılan testi yıllardır nice ayıbımı gördü, nice mahremime tanık oldu. Şimdi ben yeni bir testiye nasıl alışacağım, diye üzülüp, ağlıyorum der.

Bu yaşanmış olay üzerine,  boşanmalar bağlamında

 İster ‘kırılan testi onarılmaz’ diyelim, ister ‘su testisi su yolunda kırılır’ diyelim. Muhakkak ki bu yorumlar kişiye göre değişecektir.

Ancak boşanma vakaları ve bu vakalara karşı verilen tepkiler üzerinden şunu kabul edelim ki; toplum olarak hayâ, edep, iffet ve vefadan yana, çok ama çok kan kaybediyoruz...