Gazze’nin tencerelerinde ot kaynıyor! Biz iftarda ne yesek acaba?
Mübarek Ramazan ayında kurulan milyonlarca mükellef sofraya açlıktan bitap düşmüş çocuklar, bir yudum suya, bir lokma ekmeğe hasret kalmış mazlumlar oturamazken, yani asıl oturması gerekenler oturamazken kurulan her sofra hançer olup batıyor vicdanlarımıza..
Hem nasıl batmasın ki, bir yandan kurulan envai çeşitlerle donatılmış sofralar, şaşalı sunumların boy gösterdiği, türlü israfların yapıldığı şatafatlı iftar davetleri, bir yandan da açlıktan ölmeye maruz bırakılmış, buldukları otları kaynatıp suyunu içerek yaşamaya çalışan Gazze’nin mağdur insanları...
Hâl böyleyken iftar ve sahur sofraları olsa bile, lokmaları boğazında düğümlenmeyen insan, insanlığından utanmalıdır!
Geçtiğimiz günlerde haber ajanslarına konuşan 11 yaşındaki Filistinli kız çocuğu Rahaf el-Mukayye ne demişti?
“Tarihe, Gazze halkı açlıktan öldü diye yazılmasını mı bekliyorsunuz?”
Evet, tarih bu kara lekeyi yazdı, tüm insanlık adına.. Açlıktan ölen kardeşlerimizin olduğu bir çağda, bu kardeşlerimizin tok gezip, tok uyuyan kardeşleri olarak bizleri de yazdı elbette...
Filistinli mazlum yavru bakın bunları da söyledi konuşmasında:
“İnsanlar pirinci, hayvan yemlerini ve arpayı öğütüp un yaptı. Artık yiyecekleri bir şey kalmadı. Ne salatalık, ne domates ne de havuç var. Savaş bitsin ve kendi ekip biçtiklerimizi yiyelim istiyoruz. Günde tek öğün yemek yiyoruz. Savaş bitsin artık, insanlar aç. Her şey çok pahalı, insanlar yiyecek satın alamıyor.
İnsanlar çadırlarda yaşıyor ve yağmur yağınca çadırlar su alıyor. Çok sayıda kişi soğuktan öldü!...
“Sizler sebze meyve yiyeceksiniz. Sahur ve iftar yapacaksınız. ‘Hangi yemeği yesek’ diye düşüneceksiniz. Biz ise açız. Gazze halkının açlıktan öldüğü haberini mi duymayı bekliyorsunuz? Bizler insanız, duygularımız var. Biz insanız sadece bir haberden ibaret değiliz. Tarihin, Gazze halkının açlıktan öldüğünü yazmasını mı bekliyorsunuz? Bize bugün yardım etmeyecekseniz ne zaman edeceksiniz?”
Sahi bugün yardım etmeyeceksek ne zaman edeceğiz!?
Bugün her iftar soframızda bu kardeşlerimizin de bir payı olduğunu unutmayalım..
Yediğimiz her lokmada, içtiğimiz her yudumda onların da hakkı var...
Şu mübarek ayda körler sağırlar birbirini ağırlar misali, zaten tok olan aynı insanlar arasında çeşitlerin, rekabetin ve israfın havada uçuştuğu rahmetten ve bereketten uzak, kısır bir döngüde dönen iftar davetlerini aynı gafletle döndürmeye son verelim!
Kendi ev sofralarımızda, dost ve akrabalarımız için verdiğimiz iftar davetlerimizde çeşit sayısını asgariye indirelim. Tatlısıydı, çereziydi, içeceğiydi derken yaptığımız harcamaları kısabildiğimiz kadar kısalım..
Büyük bir çabayla; merhamet, isar ve diğerkâmlıkla bir infak inkılabı gerçekleştirelim. Gazzeli kardeşlerimize de pay ayıralım rızkımızdan planlı, programlı, istikrarlı bir şekilde.. Elbette Rabbimiz bizleri ne ile rızıklandırıyorsa...
O her şeyi hakkıyla bilendir, görendir...