• DOLAR 34.266
  • EURO 36.972
  • ALTIN 3031.532
  • ...

Özellikle son zamanlarda haber bültenlerinde izlediğimiz, duyduğumuz had safhaya ulaşan insani çatışmaların yanı sıra-çarşı, pazar, sokak, hatta bizzat evlerden, kavga, gürültü, patırtı sesleri eksilmez oldu.

Geçinemiyor insanlar.. Tahammül, sabır, hoşgörü seviyesi yerlerde.

Tabi bu durum ile ilgili teşhis ve yorumlarda bulunan bulunana...

Bunlardan birkaçını yazalım;

Yediğimiz gıdalardan..

Soluduğumuz havadan..

İzlediğimiz film ve programlardan, sosyal medyadan..

Dünyevileşmekten, Allah korkusunun azalmasından, toplumsal ahlâkın bozulmasından..

Eğitimsizlikten, kitap okumamaktan vs.

Hepsini yazsak fizana yol olur.

Elbette bu etkenlerin hepsinin belli ölçülerde tesiri vardır. Ancak asıl sebepler bunlar mıdır acaba?

Yine çözüm için de en az bu kadar seçenek sunuluyor..

Psikolojik ve sosyolojik tahliller, kişisel gelişim üzerine tavsiyeler, sorunları izale edecek programlar, projeler..

Ancak unutulan çok önemli bir husus var..

İnsan merkezli tüm sorunları, sıkıntıları tahlil, teşhis ve tedavi etmeden, evvela insanı iyi tanımak gerekiyor. Hakeza insanın kendini iyi tanıması.

İnsanda var olan zaafları, problemli huyları görmeden, tedavi etmeden, fıtraten değişmeyecek olanları doğru yöne kanalize etme becerisini kazandıramadan, otokontrol yetisini geliştiremeden, insan merkezli tüm bu sorunsalları aşmak ve çözüm geliştirmek mümkün olmuyor maalesef.

O halde insan denilen varlığı iyi tanımak, bilmek, öğrenmek; var olan tüm sıkıntıları, sorunları çözme konusunda dev bir adım olacaktır dersek, abartmış olmayız.

Bu aşamadan sonra da insanı tanımak için atılabilecek ilk adım, vahye müracaat edip, insanı anlatan, tanıtan ayetleri okumak, anlamak, tefsir ve müzakere etmektir.

Bu bağlamda Kur’an’da geçen kıssaları ve kıssalardaki insan tiplerini, insan mizacındaki problemleri huyları ve bu huyların neden olduğu olguları, olayları da aynı şekilde incelemek oldukça elzemdir.

Yani, ilk insanlar olan Hz. Adem ve Hz. Havva’nın kıssasını, Habil ile Kâbil’in durumunu..

Hz. Yusuf , babası Hz. Yakup ve kardeşleriyle  yaşadıklarını..

İsrailoğullarına dair kıssaları..

Hz. Muhammed (s.a.v)’in bizatihi yaşadıkları üzerinden vahiy yoluyla bizlere aktarılanları..

Ve daha birçoğunu...

Tüm bunlar üzerinden insana dair bir değerlendirme yapacak olunursa en öne çıkan ve ilkin özel, daha sonra da toplumsal sorunlara neden olan en problemli huyların başında gelenleri kısaca hatırlamakta fayda var.

Kıyaslama ile yükselen kibir!

Kibir ile semizlenen haset!

Haset ile katmerlenen kin!

Kin ile kontrolden çıkan öfke!

Öfke ile yuvalanan merhametsizlik!

 Nefsi önceleyen, aç gözlülük, cimrilik!

Nisyandan doğan, nankörlük!

Ve elbette tüm bunları bataklığında besleyen, gafletten mütevellit benmerkezcilik...

Şimdi soralım kendimize, tüm insani çatışmaların, problemlerin temeline indiğimizde, yine bunlar değil midir ilişkileri kaosa sürükleyen?

Ve unutmayalım, insan olduğumuza göre bunlar hepimizde olabilecek problemli huylardır.

Kabul etmeyip, hatayı sürekli kendi dışında arayıp, nefsini temize çıkaranlardan değil de, zaaflarını, problemli huylarını görüp, kabul ederek, nefsini temizleyenlerden, arınanlardan olmak duasıyla...