Olası “İstanbul Depremi”nin Kaçış Planı!
Programın birinde sanat, medya ve internet dünyasının tanınmış isimleriyle, “birebir” bir araya gelinmiş, son deprem üzerinden karşılıklı fikirler beyan ediliyordu. Konu İstanbul’da yaşanabilecek olası bir depreme geldi. Geldi gelmesine de, zannedersek can havliyle olsa gerek, program moderatörü 17 Ağustos depreminden bu yana kişisel olarak aldığı tedbirleri ve yaşadığı mesken konusundaki önlemlerden bahsetti, bilir kişi edasıyla… Programdaki imkân sahibi(!), imkân sahibi(!) konuklarına da öğütler verdi ve söz şayet İstanbul’da bir deprem olursa, şehirden nasıl çıkılabileceği, tabiri caizse nasıl kaçılabileceğine geldi. Öyle ya, sağlam evler seçilmiş, her türlü önlemler alınmışsa, arabaya da deprem çantası konmuşsa, geriye bir an önce şehirden kaçmak kalmıştı. Ancak işte orada bir tıkanmışlık oldu mevzuda, söz konusu İstanbul ise ve bir trafik kazasında bile trafik saatlerce kitleniyorsa, yıkılan binalardan dolayı şehrin ulaşımı kesinlikle kitlenirdi.
Tüm bunlar konuşulurken konukların ve moderatörün gözlerinde büyük bir korku ve çaresizlik oluştu. Öyle ya, ne kadar önlem alınırsa alınsın, ne kadar imkân sahibi olunursa olunsun, büyük bir depremle beraber kendilerine ve sevdiklerine uğraması muhtemel olan ölümün çaresini bulmak mümkün değildi çünkü...
Neticede yaşanılan depremlerde ölüm daima kol geziyordu. Nerede ve ne zaman insanların karşısına çıkacağı belli değildi.
Bu sebeple tam olarak mutmain olamasalar da, sebeplere sarılmayı tercih ediyorlardı. Milyonlarca insan gibi...
Peki, neydi bunlar?
- Sağlam zemin
- Sağlam proje
- Sağlam bina
- Sağlam malzeme
- Sağlam işçilik
- ...
Bu önlemler muhakkak kurtaracaktı?
Acaba öyle mi olacaktı?
Oysa nasıl buyuruyordu arzın ve arşın sahibi:
“...Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!..” (Nisa,78 )
O halde günlerdir deprem konusunda konuşulan en birinci önlemler bile, eğer takdirde varsa, ölüme çare değildi.
Elbette tedbir şart ancak, tamamen tedbirleri görmek, onlara odaklanmak ve her türlü sonucu tedbirlere bağlamak, takdiri görmezden gelmeye kadar götürebiliyor maalesef. Ne yazık ki son günlerde en çok gündem edilen bu…
Ve elbette takdir neyse o olur diyerek, tedbiri yok saymak da düşülebilecek en büyük hatalardandır ki, bu zaten yıllardır yapılan bir hata…
Bir nevi pasiflik, tembellik ve vurdumduymazlığı takdir kılıfıyla örtmektir.
Tabi bu bağlamda tedbir ve takdirin arasındaki en büyük güç tevekküldür.
Günlerdir insanlar deprem ve elbette depremle gelebilecek ölüm korkusundan uyuyamıyorlar. Psikolojisi ciddi anlamda bozulanlar var.
Tüm bunların en büyük çaresi-bugünlerde en çok ihtiyaç duyulan; sağlam bir tedbir ve takdire karşı sağlam bir tevekküldür...