Bu da geçer ya Hu! “Verilirken şükretmek, alınırken sabretmek gerekir”
Dervişin biri, meşakkatli bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır ve konaklayacak yer arar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını söyleyerek, iki zengin çiftlik sahibi kişiden, Haddad ve Şakir’den bahsederler. Şakir hem çok zengin hem de yardımsever birisidir. Derviş Şakir’in çiftliğine gider, çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir. Şakir ve ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükret.” Der. Şakir ise: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir” der. Ardından “Bu da Geçer Ya Hu” diye cevap verir. Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Ama bir anlam veremez.
Birkaç yıl sonra Derviş yine aynı köyden geçer. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken, Şakir’in artık çok fakir olduğunu, Haddad’ın yanında çalıştığını söylerler. Derviş hemen Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak zorunda kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır. Şakir bu kez Derviş’i küçücük evinde misafir eder ve az olan aşını paylaşır. Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Unutma, “BU DA GEÇER”. Derviş bu sözü duyduğunda yine çok şaşırır. Şakir’in bütün malı mülkü yok olmuş ve acınılacak haldedir. Bu nasıl geçebilir?
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde köylülerden olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de malını en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir, Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine bölgenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu ziyaret eder. Onu tekrar zengin ve iyi durumda gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır “Bu da Geçer Ya Hu”
Birkaç yıl sonra Derviş yine o köyden geçerken Şakir’i arar ama artık hayatta olmadığını öğrenir. Ona köyün en güzel tepesini işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır:
‘‘BU DA GEÇER YA HU”
Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…
O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun gafletine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce çok şaşırır ve sinirlenir; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir hikmet ve sükunet ışığı yayılır: “BU DA GEÇER YA HU” yazmaktadır.”(Alıntı)
Elhak, böyledir dünya hayatı... Musibetler de nimetler de zeval bulur en nihayetinde. Gelip geçicidir her şey. Bazen sabır, bazen şükür kurtuluş gemisi olur insanın.
Son yaşadığımız deprem bunu bir kez daha, acı bir şekilde hatırlattı bizlere. Ne mülkün ne evlatlarımızın ne ailelerimizin ne kendi bedenlerimizin ve ne de hayatlarımızın sahibi değiliz!
Allah’tan gelen ve Allah’a dönecek olan, fani alemin, fani yolcularıyız.
İşte bakın birbirinden gösterişli meskenler ve imkânlar saniyeler içinde un ufak olacak geçici dünyalıklardan başka bir şey değildir. En sevdiklerimiz bile emanettir sadece .
“Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.” (YUNUS/24)
O halde Rabbimize fiilen ve kavlen icabet ederek sığınmaktan başka bir çıkar yolumuz yoktur!
“Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf 23)
O’nun gazabından, rahmetine sığınarak yalvaralım!
“Rabbimiz, bize katından rahmet ver ve bize şu durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!” (Kehf,10)