Şimdi Vakit; Asr Suresini Kuşanma Vaktidir!
İman, salih amel, hak ve sabır hazinelerine kelimelerin anlatamayacağı kadar çok ihtiyacımız var..
Bu cihetten fakirleştikçe fakirleşiyoruz hızla..
Ve zaman şahittir ki, bu hazinelere her ihtiyaç duyduğumuzda- kendimize gelme, silkinme, uyanma, ihya olma noktasında Asr suresinin rolü çok tesirli olmuştur daima.
Hani şu nice güzel sohbetin başında okunan, Sahabeyi Kiram'ın ayrılmadan önce musafaha yapıp okudukları, içindeki hakikatler üzerine ahidleşerek ayrıldıkları Asr suresi...
İmam Şafi ( R.A) ‘ nın; “Şayet Kur’an’da başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sûre bile insanlara yeterdi. Bu sûre Kur’an’ın bütün ilimlerini kucaklıyor” dediği Asr suresi...
Çoğumuzun ezbere bildiği ve en sık okunan surelerden olan, bu mübarek sureyi hatırlayalım:
Asra yemin olsun ki,
İnsan gerçekten ziyandadır.
Ancak iman edip, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.(Asr-1,2,3)
Surenin verdiği mesaja, dikkat ve rikkatle odaklandığımızda, hayatlarında iman, salih amel, hak ve sabır tavsiyesi olmayanların apaçık bir ziyanda, hüsranda, zarar da ve iflasta oldukları aşikâr.
Üstelik sadece iman veya salih amel yetmiyor bu ziyandan kurtulmaya. Yine aynı şekilde tek başına, hak ve sabrı kuşanmak ve tavsiye etmekte yetmiyor. Hepsinin bir arada olması gerekiyor.
Aslında zaten iman tam anlamıyla varsa diğerleri de peşi sıra geliyor dersek daha doğru olacaktır. Eğer İman hakkıyla var ise, diğerleri de varlık sahasında kendilerini izhar edecektir.
Zira iman, Rızayı İlahi için, aksiyon sahibi kılar kişiyi, salih amel gülistanından güller toplatır daima. Hak ile doğrultur kişiyi, sabır ile istikametinde istikrar sahibi kılar.
Aynı şekilde toplum içinde aktif bir maya gibidir hakiki iman sahibi insan.
Salih amel ile yaşar ve yaşamayı öğretir. Batılın zehrine karşı, hakkı zerk eder insanlığın ruhuna. Münkere, ifsada, sapkınlıklara, günahlara, çirkefe ve Rabbe isyana karşı,itaatin ve teslimiyetin güvenli kurtuluş gemisi olan sabra sığınır ve davet eder tüm insanlığı...
Bu tasvirler ve örnekler, bizden uzak egzotik, eksantrik, ütopik bir dünyanın kulağa hoş gelen ve fakat gerçeklikten uzak hayali argümanları değil elbette...
Bu hakikatler bizim hakikatlerimiz!
Ne zaman ki biz bu hakikatlerden uzaklaştık, o vakit batıl işgal etti tüm hayatımızı. Ne zamanki biz, batılın bizim için idealize ettiği dünya menfaati odaklı idealler peşinde koşmaya başladık, o vakit çıktık iman rotasından. Yol alamadık salih amel selametiyle. Hakkı ve sabrı azık edinemedik, sıdk ehlinin sadakatiyle.
Şimdilerde hali pür melâlimiz..
Bir ‘kal’ geldi hepimize..
Dillerimiz ‘lâl'...
Doya doya sustuk!
Doya doya durduk!
Akan nehirken, durgun sulara döndük.
Su en makbul nimetlerdendir. “Su gibi aziz ol” deriz bizi suyla buluşturana.
Amma ve lakin durgun su bile kokar. Su bile akınca arı, duru ve azizdir.
Durunca bulanık, çamurlu ve zelildir.
İman ehline hareket yakışır, tebliğ yakışır, salih amellerde yarış yakışır, hak ve sabrı kuşanmak ve tavsiye etmek yakışır.
Durmak yerine çakılmak, pasif kalmak, türlü bahanelerle nefs ekseninde, ziyan çukurunda zillet elbisesine bürünüp, ataletle oturmak yakışmaz.
Vakit; ömür sermayemiz buz gibi erimeden, Asr suresinde geçen hakikatlerle sermayemizi kâra geçirmek vaktidir!
Vakit; Asr suresini kuşanıp yine yeniden mücadele yollarında aşkla, şevkle koşuşturmak vaktidir!
“Hâlikin nâ-mütenâhî adı var en başı Hak
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh
Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh
Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık”
(M.A.E /Safahât)