• DOLAR 34.461
  • EURO 36.32
  • ALTIN 2938.231
  • ...

Zaman zaman oyun oynayan çocukları izleriz; oyun sırasındaki kapışmaları/kavgaları, oyuna fazlaca kapılıp duygusal çıkışlar yapmaları, oyuncakları paylaşamamaları  ve benzer halleri bize tebessüm ettirir.

 Çocuk işte, oyunu gerçek sanıyor der,  nasihatler yaparız çocuklara bilir kişi edasıyla.

Akıllarına şu şekilde spot cümleler bırakmayı da ihmal etmeyiz..

Yavrum sakin ol, bu sadece bir oyun!

Evladım galiba oyuna fazla kaptırdın kendini ve bunun sadece bir oyun olduğunu unuttun!

Çocuğum oyunun dozunu biraz kaçırdın ve hiç bitmeyecek bir hakikat sandın sanki!

Peki bu cümleleri hiç kendimize de söyledik mi?

Veya kendimize söyleme cesaretini bulabildik mi?

Zira hayatı, ölümü, ahireti yaratan Rabbimizin buyruğuna göre, aslında bir oyun ve oyalanmadan ibaret olan dünya hayatına kendimizi fazlasıyla kaptırdık.

Oysa dünya hayatımıza, hırslarımıza, malayani meşguliyetlerimize, çekişmelerimize, bencilliklerimize ve dünya malına olan düşkünlüğümüze hikmet penceresinden bakınca durumumuz, oyun ve oyuncaklarında kaybolan çocukların durumundan çok daha ibretlik bir halde.

İşte tam da bu nedenle bizi bizden daha iyi bilen, işiten, gözeten Rabbimizin dünya ile ilgili buyruklarını hatırlamak, tefekkür etmek ve azgınlaşmış hasta nefislerimizin ıslahı içinse  bu reçetelerle tedavi olmamız  gerekiyor.

Örneğin bir ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:

"Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir." (Hadid, 20)

O halde bu aldatıcı zevke karşı daima teyakkuzda olmak gerekmez miydi?

Dinin öğretilerini ve ahiret hayatını yaşantılarımızdan atan, sekülerizmin materyalist yaşam tarzının  hayat felsefemiz haline gelmesine engel olmamız gerekmez miydi?

Zarif şairin dediği gibi:

Burası Dünya!

Ne çok kıymetlendirdik...

Oysa bir tarla idi;

Ekip biçip gidecektik.

İtiraf edelim, biz bu dünyanın bir oyun ve eğlence, aldatıcı zevklerden ibaret bir imtihan yurdu olduğunu unuttuk!

Unutmadıysak dünyaya meftun bu halimiz neyin  nesidir?

Biz susalım...

Başımızı yastığa koyduğumuzda dalıp gittiğimiz hayallerimiz konuşsun..

Ellerimizi duaya açtığımızda neleri terennüm ettiğini bilen dillerimiz  konuşsun..

Uzun ve kısa vadeli hedeflerimiz, planlarımız, projelerimiz konuşsun...

 İstisnalar dışında dünya tarafının ağır basacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

Daha çok kazanmak, daha çok harcamak, daha güzel evlerde yaşamak, daha güzel arabalara binmek, daha konforlu mobilyalar kullanmak, daha güzel giysiler giyinmek, daha leziz yemekler yemek...

 Daha, daha, daha ve sonsuz bir ‘daha' döngüsü. Hemen hepsi dünyaya ve dünyevi arzulara dair.

Bu kusurlu kısır döngüden azade kalan neredeyse yok gibi. Az veya çok bir şekilde çoğunluk kendini kaptırmış durumda.

Bu döngüyü inkâr etmek yerine bu kısır döngüden çıkmaya çalışmak en doğru çıkar yol.

Kutlu Nebi'yi bile korkutan bu hakikat bizleri korkutmuyorsa, kendimizden ve sonumuzdan korkalım!

"Sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum." (Buhârî,Rikak 7)