• DOLAR 34.463
  • EURO 36.327
  • ALTIN 2937.634
  • ...

Bazen çocuk der geçeriz. Tüm çocukları bir kefeye yerleştirip, adaletten uzak, izansız ve mizansız şekilde tartarız çocukları. Bu minvalde yanlış kanaatlerle yaklaşırız onlara. Oysa her çocuk aynı olmadığı gibi, her çocuğun gelişim sürecindeki evreler de aynı değildir.

Nasıl ki onları fiziki olarak beslerken ilkin sıvı, sonra püre, sonra katı besinlere geçeriz, gelişim çağına göre ayarlarız beslenmelerini, işte aynen bu şekilde ruhlarını, maneviyatlarını, ahlâklarını da beslerken gelişim evrelerine dikkat etmek durumundayız.

Mesela on yaş civarında çocuklar, itaat ettikleri otoriteyi ve kuralları, kaideleri aktif bir şekilde sorgulamaya başlarlar.

Daha önceleri itaat ettikleri çoğu durumda, aslında itaat etmeyebileceklerini, zaten çoğu kuralın kendileri gibi insanlar tarafından konulduğu kanaatine varırlar.

Ebeveynlerinde dikkatini çeken, ergenliğe yaklaştıkları bu dönemlerde genellikle, ‘bizimki çok asileşti, eskiye göre dik başlı bir insan olup çıktı' diye yorumlanır. Aslında bu evre, her çocuğun gelişim süreci açısından olağan evrelerdendir. Bu dönemde anlayışla, merhamet ve sabırla yaklaşmak oldukça önemlidir.

Bazı aileler bu dönemlerde daha fazla çatışmamak için, pasif ve kolaycı bir tutum takınıp çocuklarını tamamen serbest bırakırken, bazı aileler ise katı, sert ve hikmetten uzak bir disiplinle bu evrelerden selametle geçebileceklerine inanırlar. Zira her iki durumda da bariz bir ev içi çatışma ortamı yoktur. Ancak...

*Ailenin devre dışı kalmasıyla tamamen serbest bırakılan çocuklar, ilerde telafi edilemeyecek kadar, dış dünyanın ahlâkî dezenformasyonuna maruz kalırlar. Eğer durum böyle ise, sonraki yıllarda gösterilen takviye çabalar, verilen eğitimler de kaybolan kıymetli zamanı getirmeyecek, ruhunda, ahlâkında oluşan tahribatı ortadan kaldırmayacaktır.

*Dozu kaçan, itidalden uzak disiplin ortamında ise, çocukların her türlü duygularını, düşüncelerini, isteklerini baskıladıkları görülür. Bastırılmış bu duygular ve istekler selametten uzak, öfkeyle yoğrulmuş bir şekilde saklı kalır onlarda. Fırsatını buldukları ilk anda, var olan yaşayışlarından ve kimliklerinden adeta ‘u’ dönüşü yaparak, farklı tutumlar/davranışlar sergilemeye başlarlar. Yıllarca içinde yaşadıkları toplumdan ve itaat ettikleri otoriteden, ailelerinden hızla uzaklaşmak isterler.

Bu nedenle on yaş sonrası ve ergenliğin başı olan dönem oldukça önemli bir evredir. Tabiri caizse tünelden önce son çıkıştır. Eğer çocuklarımızın eğitiminde, talim ve terbiyesinde fark ettiğimiz yanlışlar var ise, ivedilikle ve itidalle çözüm bulunmalıdır. Aksi takdirde tünelden önce son çıkışı kaçırırız ve doğru yola girmek için çok zaman kaybederiz. Yolumuz uzadıkça uzar...

Fakat şunu da belirtmek gerekir; çocuk eğitimi sadece eğitim, ezber, ders, kural vb. hususlardan ibaret değildir.

Örneğin, evlatlarımızın gelişim evrelerine göre nasıl yaklaşmamıza dair Hz. Ali (R.A)’nin bu sözü oldukça manidardır.

“Çocuğunuzla 7 yaşına kadar oynayın, 15 yaşına kadar arkadaş olun, 15 yaşından sonra istişare edin.”

Bilhassa son zamanlarda 10- 15 yaş aralığındaki evlatlarımızın evden kaçmalarının altında yatan nedenler araştırıldığında, ailelerin yanlış tutumlarının da oldukça önemli bir etken olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

Elbette evden kaçarken kaçmak istedikleri yer, hangi amaç için kaçtıkları, hangi hayallerle bu yola tevessül ettikleri ise bize dış dünyadan aldıkları yanlış etkileşimler hakkında ipuçları verecektir.

Fakat en önemlisi bir çocuk, bir genç evinden, ailesinden neden kaçmak ister?

Ailesinden neden soğur ve sevgiyi, muhabbeti, şefkati neden başka adreslerde arar?

Bu soruların cevabı bulunmadan var olan sorunlara çözüm bulamayız!

Ayrıca önemli bir husus da, çocukların kendilerini gerçekleştirme serüvenlerinde  ve kimlik oluşumlarının olgunlaşması sürecinde, kâmil bir aidiyet duygusu vermek ve onlara arkadaş, yoldaş, sırdaş olabilmek ve bulabilmek...

Zira kişinin dini, diyaneti ve kanaati arkadaşı üzeredir.