• DOLAR 32.482
  • EURO 34.577
  • ALTIN 2478.963
  • ...

 Ekran başında izlerken dahi içimizi yakan, gözlerimizi yaşartan orman yangınlarının sonu gelmiyor.

Memleket yanmaya devam ediyor!

Yanarken adeta inleyen ağaçlar, diri diri yanarak can veren hayvanlar, alevler arasında çaresizce koşuşturan insanlar içinse durum kelimelerle tarif edilemeyecek kadar acı ve vahim kuşkusuz.

Hâl böyleyken her afeti, olumsuz koşulu, krizi fırsata çevirmek için kolları sıvayan menfaatperest hırsızlar yine iş başında.

Sineleri, haneleri, güzelim ormanları yakıp küle çeviren yangınlardan mal kaçırmanın hesabını yapıyorlar harıl harıl.

Kimi bu yangınlardan siyasi rant devşirmenin peşinde, kimi astrolojik kehanetlerinin reklamını yaparak, gayb kapılarının sahipliğinin patentini alma derdinde.

Kimi Hinduizm’in Karma felsefesini İslami öğretilerle harmanlayıp- Müslümanca argümanlarla kılıflayarak, bu tevillerle, sosyolojik tahliller ve tespitlerle insanlar üzerinde psikolojik algılar oluşturup mistik (!) ağırlıklarını koyma peşindeler.

Kimi de çarşı pazarda yangın fırsatçılığına soyunarak biri, beşe-ona satma derdinde.

Tüm bunların haricinde sel felaketleri, şiddetli kuraklıklar da ayrıca can yakıyor. Artan Covit vakaları ve adı konulamamış bir çok salgın hastalık ise  toplumu bitap bırakmış durumda.

Tüm bu musibetler hususunda, yorumlar, tespitler, teşhisler ise birbirinden farklı ve bunlara her gün yenileri ekleniyor.

İster istemez insanlar tüm bu sorulara cevap arıyor..

Acaba bu yangınları küreselciler mi çıkardı ?

Covit küresel, kurgusal bir senaryo mu/daha büyük bir salgının tatbikatı mı?

Bunlar ve bunlara benzer nice farklı teori var elbette.

Tüm bunların net ve doğru cevabını bulmak çok zor.

Ancak şunu biliyoruz ki tüm bunlar, insanoğlunu zora ve dara düşüren musibetler ve çıkış sebepleri ve süreçleri ne olursa olsun, Rabbimizin izninden ve müdahalesinden beri kalmaları asla mümkün değil!

Bu nedenle dünya ve ahiret hayatı konusundaki her hususta olduğu gibi, bu hususta da Rabbani ölçüler ve Nebevi ilkeler, zihin ve gönül dünyamızdaki sisi ve pusu kaldırıp var olan durumu hikmetle ve basiretle görmemizi sağlayacaktır.

Kafamızdaki birçok soru işaretini de kaldıracaktır...

Bu minvaldeki bir hadisi hemen zikredelim...

Abdullah ibn-i Ömer (R.A) nakleder

Rasûlullâh –sallâllâhu aleyhi ve elem- bize yönelerek şöyle buyurdu:

“Ey Muhacirler topluluğu!

 Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ olacağınız zaman Ben sizlerin o şeylere erişmenizden Allâh’a sığınırım. Onlar şunlardır:

 *Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır. 

*Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar. 

* Mallarının zekâtını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir (kuraklık cezası ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allâh hayvanlara acımasa) onlara yağmur yağdırmaz. 

* Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlün sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allâh kendilerinden olmayan düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindeki-avucundakilerin bir kısmını alır. 

* İmamları (yâni devlet adamları) Allah’ın Kitabı ile amel etmeyip Allâh’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında görür.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22)

Fakat bu hadisten sonra yeni bir soru sorma ihtiyacı daha doğuyor..

O halde soralım milyar yürek gücüyle kendimize ve içinde yaşadığımız toplumlara; ‘tüm bu fitnelerden, günahlardan ve sonuçlarından Rabbimize, İlahımıza, Melikimize sığınmanın vakti gelmedi mi?’