“Ah elveda vah elveda, mah-ı Ramazan!”
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan mübarek Ramazan ayına artık elveda diyoruz.
Aslında elveda, büyük ayrılıklar için; bir daha vuslat ihtimali neredeyse hiç olmayan firaklar için kullanılır. Fakat Ramazan ayının hürmetini kavrayan her insan, bu mübarek ayın son günlerinde bu kelimeyi muhakkak terennüm eder.
Geçmişten günümüze; aşıklar, bağrı yanıklar nice şiirler ve kasideler yazmışlardır bu minvalde...
Mahyalarda yazan “Elveda Ya Şehri Ramazan” yazıları ise, ayrıca hüznün hüzmelerini akıtır gönüllere.
Bu Mübarek ay ile tam anlamıyla hem- hâl olamayan, feyzinden nasibini alamayan, bereketinden istifade edemeyenler için, anlamsız ve abartılı gelebilir bu ifadeler. Ancak Ramazan ayının son günlerinde gözyaşlarına boğulan, sinesi yanan nice Ramazan aşıkları bu sözcüklerle bir çok hikmeti hatırlatırlar.
Bu fırsat ayına bir daha kavuşamama ihtimalini!
Bu ayı hakkıyla ihya edememiş olma, ihtimalini!
Sonuna kadar açılmış olan cennet kapılarına, yaklaşamama ihtimalini!
Netice de rahmet ve mağfiret okyanusunda yüzüp, cehennem derelerinde boğulup, burunların yerlerde sürtünme ihtimalini!
Bu nedenle Ramazan ayının hürmetini kavrayan her akl-ı selim insan, gidişine çok üzülür ve son günlerinde daha çok gayret eder, azimle ve muhabbetle sarılır, yine bu ayda Rabbinin uzattığı ipe, hablullaha...
Allah Resulü (s.a.v)’in işaret ettiği hakikatlere yönelir;
“Kadir gecesini Ramazan’ın son on günündeki tekli gecelerde arayın!” (Buhari)
“Kim inanarak, sevabını ancak Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir.” (Buhari)
O kıymetli geceyi arar; Ramazan’ın kadrini, kıymetini yücelten o geceye tutunarak, Yüce Rabbin katında kıymetlilerden takdir olunmak için.
Fakat şu da var; beşer şaşar. Ya da gaflete düşer mütemadiyen.
O halde, başı ve ortası hakkıyla idrak ve ihya edilemeyen bu ay için, umudunu kaybetmesi mi gerekir?
Battı balık yan gider, hesabı...
Elbette hayır. Şeytanın bu hilesi ve tuzağı asla yanıltmasın!
Umut hep diri olmalıdır, son ana kadar.
Aynı zamanda, başını ve ortasını verimli geçirip, sonunda gevşeme ihtimali de var.
Şeytanın sağdan yanaşıp, “yeteri kadar ihya ettin. Daha ne yapacaksın?” türünden vesveselerini de hesaba katmak lazım.
Tabiri caizse engelli koşu yarışı gibidir bu durum; yarışı kazanmak için performans dengesi, azim, irade şart. Sonuna kadar götürecek bir gayret bilinci...
Malum, yarışın başında çok hızlı koşup, sonlara doğru kendini salan nice koşucular yarışı kaybetmiştir. Bazen de, başında, ortasında başarısız olup, son aşamada toparlanıp gayret eden ve bitiş çizgisini zaferle göğüsleyen nice yarışçılar vardır...
Mübarek ayın finalinde kim kazanır, kim kaybeder Rabbimiz bilir. Bu nedenle ne rehavete kapılalım, ne de pes edelim...
Tüm cennet kapılarının sonuna kadar açıldığı bu muazzam ayda, cennet kapılarını var gücümüzle çalalım. Sadece oruç tutanların geçebileceği Reyyan kapısını değil, tüm kapıları çalalım.
Biz aciziz, Rabbimiz Aziz...
Hak ettiğimizin fazlasını ve hayâl ettiklerimizin ötesindekini vermeye kadir, Kadir-i Zülcelal’in lütfundan isteyelim...
“Kim ki Allah rızası için (malından iki sığır, iki koyun, iki dirhem) çift sadaka verirse, Cennet kapılarından, ‘Ey Allah’ın (sevgili) kulu (buraya gel)! Bu kapıda büyük hayır ve bereket vardır’ diye çağrılır.
“Çok namaz kılan da (Cennetin) namaz kapısından çağrılır.
“Mücahitler cihat kapısından çağrılır.
“Oruçlular da ‘Reyyan’ kapısından çağrılır.
“Sadaka sahipleri de sadaka kapısından davet edilirler.”
Ebu Bekir (r.a):
“Anam, babam sana feda olsun ya Resulallah! Bir mü’minin bu kapıların hepsinden davet olunması mümkün müdür, bir kişi bu kapıların hepsinden davet olunur mu?” diye sordu.
Resulullah (S.a.v) cevaben, “Evet, hepsinden davet olunur. Ey Ebu Bekir, umarım ki, sen de o bahtiyarlardan olasın .” (Buhari)
Bu ayın sonunda, Sıddıkiyet makamının güzel varisi Hz. Ebubekir misali, bahtiyarlardan olmak duasıyla; Rabbi ondan, O Rabbinden razı, kullardan...