• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Yılın en kısa ayı olarak kabul gören Şubat... Yaşanmışlıklara zamansal olarak ev sahipliği yaparak, uzadıkça uzayan bir aya dönüştü hiç kuşkusuz. Hele bir günü var ki; zamana kara mührünü vurdu. Kiminin alnına vurdu karayı kiminin bağrına...

‘28 Şubat...’

Öncesi ve sonrasıyla beraber etkilerini yıllarca hissettirdi. Halâ da etkilerini görmek mümkün.

 28 Şubat için, ‘post-modern darbe’ tanımını kullanan da oldu, o günü hiç yaşanmamış gibi kabul edip, etkilerini görmezden gelen ham ve çömez İslamcı geçinenler de oldu.

Kimi bu süreçte, ekonominin ciddi anlamda zarar gördüğünü ön plana çıkarırken, bazıları da psikolojik etkileri üzerinde durdu yıllarca.

Hakikat şu ki, böylece 28 Şubat da göreceli kavramlar arasında yerini aldı. Herkes kendi bakış açısına göre yorumladı-yorumluyor-yorumlayacak da...

Şüphesiz o günleri yaşayanlar çok iyi bilirler ki büyük ve acı bir depremden farksızdı 28 Şubat süreci. Artçı sarsıntıları uzunca bir süre devam eden merkez üssü gayet açık ve belli bir deprem.

Sonrasında her 28 Şubat süreci gündem edildiğinde, bizzat bu depremi yaşayanlardan ziyade ancak artçı sarsıntılarını uzaktan hisseden öz evlat İslamcılar(!) ve bilmem hangi üniversitenin mürekkep yalamış(!) akademisyen beyefendi ve hanımefendilerin çok değerli görüşlerine yer verildi sadece.

Batıda yaşanan birçok acı durum kısmen de olsa gündemde yer alabiliyordu. Yazar/çizerler bir şekilde mevcut zulümleri ifşa edip dillendiriyorlardı.

Oysa gündem edilmeyen, bilinmeyen ve duyulmayanlar vardı. Sessiz ve dilsiz mazlumları vardı bu sürecin.

Üniversite önlerinde gözyaşı döken başörtülü kızlara karanfil dağıtılıp, ağlama karanfil diye teselli edilirken, en ıssız yerlerde ahu zar eden siyah zambakların sesini kimse duymadı bile...

Mazlumun mazlumu kıskanması olarak değerlendirilebilir bu yorumlar. Ancak hakikat buydu.

O günden bugüne kadar, şöyle bir anısal ve anlamsal hafızamızı yokladığımızda; öyle kareler var ki, unutmak asla mümkün değil. Fiziksel-ruhsal-sosyal etkisine dair; birçoğu tek kadrajlık bölümlerde, uzun metrajlı acılara dönüşmüş kalıcı belleklerimizde...

Sadece Cenab-ı Allah'ın(cc) ve meleklerinin şahit olduğu çok özel kareler var. Fotoğraf ve haber arşivlerinde bulunması mümkün olmayan...

2.5 milyon GB kapasiteli hafızamızda yer etmiş, olağanüstü mega piksel değerinde, hiç bir kamera, telefon vb. cihazın erişemeyeceği HD kalitede kareler...

Tek kadrajlık uzun metrajlı acıların şahidi kareler...

Kimsenin silmeye/unutturmaya gücünün yetemeyeceği netlikte.

Bir gece vakti baskınından geriye kalan; masum bir yavrunun hafızasında yer etmiş kareler...

Nazik bileklerdeki kelepçe izlerini kaydeden, Allah'tan(cc) başka kimsesi olmayan mazlum anaların elleri semada, gözlerinde sicim gibi yaşlarla arada perde olmadan ettikleri beddua yüklü kareler...

İşkence izlerini, sorgu odalarını, meymenetsiz suratları tek tek betimlemiş kareler...

Evinden, eşinden, işinden, aşından mahrum bırakılmış ızdırap yüklü simalarda zumlanmış kareler...

Yerlerinden yurtlarından edilmiş henüz çoluk/çocuk sayılacak mustazafın bakışlarındaki çaresizliği- ürkekliği-garipliği nakış nakış işlemiş kareler...

Öyle ya; o çoluk/çocuklar ki, hor ve hakir ilan edilip mahalle ve okullarından kovulurken, onları Amerika'da bekleyen imkânları yoktu.

O çocuklar ki, annelerine yapılan zulme mukabil teyzeleri taltif edilmemiş.

O çocuklar ki annelerinin ızdırabına mukabil teselli babında mevkilere getirilmemiş.

O çocuklar büyüse de saçlarına aklar düşse de hafızalarında yer etmiş tek kadrajlık kareler sinelerinde bin yıl uzayacak uzun metrajlı acılara dönüşmüş.

Tıpkı Mısır'da yavrusunu tabutunda son kez gören annenin, eşini idama yolcularken son bakışı gözyaşlarıyla buğulanmış gelinin ve tüm bunlar yaşanırken zevk u sefa içinde gaflette bocalayanların yer aldığı unutulmayacak kara kareler.

Şu fani gözlerin kadrajına düşen, Şehit ayı Şubat'ın şahitliğinde...