Denge
Denge denince aklımıza kuvvet ve hareket geliyor nedense. Bu ilk etapta fizik kurallarını hatırlatsa da hayatın bizzat kendisinin denge konusundaki ihtiyacını görmemek de mümkün olmuyor.
Jeolojik-ekolojik vb. dengelerden sıkça söz ederken, günlük yaşamın bile dengeden yoksun olduğunu hemen hemen hepimiz müşahede ediyoruz.
Şahit olduğumuz dengesizlikler; denge kavramını yeniden anlamaya-tanımlamaya-aramaya itiyor bizleri. Bu bağlamda fizik deneylerinde olduğu gibi, kuvvet ve hareket olguları da işin içine giriyor. Çünkü kuvvet hareketi, hareket dengeyi etkiliyor.
Fakat dikkatimizden kaçmaması gereken bir hakikat var; tercihlerimiz-seçimlerimiz bu olguların çıkış noktasıdır her zaman. Direksiyonu elinde tutan şoför hükmündedirler.
Tam da burada, kuvvetimizi ve imkânlarımızı harekete geçirirken aynı zamanda ya denge ya da dengesizlik üzere hızlıca yol alıyoruz. Farkında olsak da olmasak da.
Tercihlerimiz konusunda muhayyer bırakılmış olsak da, ölçüp tartarken azami hassasiyet gerekiyor. Neye göre, hangi kıstaslara göre ölçüp biçtiğimiz çok önemli!
Zira : “Ölçütleri yanlış olanların, ölçümleri de yanlış olur.”
Allah`u Teâla kâinatı bir denge ve ölçü üzre yaratmışsa bu hakikati görmemek; kör-cahil olmaya kapı aralayacaktır.
“Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah'tır.” (Furkan/2)
Ölçü ve ölçüm konusundaki dengesizlik, nefsilik, keyfilik dengeden uzaklaştırıyor. Rabbimizin kendisine verdiği imkânları, kuvveti ve hareket kabiliyetini yanlış yönlere kanalize eden, vahyi devre dışı bırakıp hevasına hüküm koyma yetkisini veren insan; ipin üzerinde cüretkâr bir biçimde yürürken dengeyi kaybedip sallanan zavallı cambaz hüviyetinde acınası hale geliyor.
Bu durumda kalmamak için;
İSTİKAMETTE DENGE
İSTİKRARDA DENGE
İFRAT VE TEFRİTTE DENGE
İTİDÂLDE DENGE
İSABETTE DENGE (Bu aynı zamanda dengeli sürecin başarılı sonucudur.)
Zaman ve zemine göre değil, Kur`an ve Sünnet`e göre hayatını düzenleyen ve bu denge üzere mikrodan makroya takva merkezli yaşamaya çalışan, kuvvetini ve hareketini bunun için kullanan Müslüman bireyler sürekli ihlas ve ihsana tutunmalıdır.
Özellikle dengemizi kaybedip sendelememize neden olan; her biri zehirli birer ok hükmünde olan söz, telkin ve davranışlardan da azami derecede korunmaya çalışmak gerekiyor.
Şöyle ki: `ortak ve evrensel kültüre uy. Kendini kurtarmaya(!) bak. Artık böyle örtünen kalmadı. Aman canım zaten her şey haram(!)Yaşasın fetvalar. Azimet mi? Hiç zamanı değil. Karizmayı çizdirme. Senin aklın var özgürsün(!)Yeterince ezildin. vs. vs.
Başta yaldızlı ve hoş gibi gelen, ancak denge ile ıslah edilmeyen bu telkinler sıratı müstakim üzere yürürken dengemizi yitirip Allah muhafaza yoldan sapmaya kadar götürebiliyor.
Peki sonra ne mi oluyor?
Sınırsız bir dengesizlik...
Hicaptan-hayadan uzak tesettür, rollerin karıştığı evlilikler, ruhsuz, sadece şekilsel ibadetler, kusursuz olduğuna inanan defolu bireyler, bağımsız yaşamaya odaklı, Allah`ın koparılmasından hoşlanmadığı bağları (akrabalık, kardeşlik gibi)koparmaya cüret eden müstağnileşen tipler, menfaat ve çıkar merkezli ilişkiler. İnsan olmadan İslam-İslam olmadan insan olmaya çalışanlar...
Bu örnekler dengesizliğin tabii sonucu maalesef. Rızayı İlahi'nin beslediği bir kuvvet, bereketli hareket ve sonuç olarak mizanda dengeleri lehimize çevirecek bir denge her birimize nasip olsun...