Katil noel baba, katil klavye çocukları
Çok yorulduk çok, 2016 çok yordun bizi. Vedanı yaparken de yorgunluğumuz ile dalga geçer gibi son vuruşu yapıp gittin. Hiç acımadın yorulan parmaklarımıza, acımadın kin kusan dillerimize. Ölümler oldu konuştuk. Ölümler oldu coştuk. Ölümler oldu bağırdık. Heyhat özümüze ne de sağırdık…
Durdurmaya çalışıyorduk yılbaşı kutlamasını klavye başında. Günlerce yazdık, haram, günah diye. Böyle bağırdık sosyal medyadan. Birileri cadde ve sokaklarda günah ve haramın tavan yaptığı bataklıkta iken, biz boş mu duralım? Biz takva ehli hemen pamuk eller cebe diye oturduk klavye başına “Müslüman yılbaşı kutlamaz” tagı başlattık. Haram ile böyle yarıştık. Sonra Noel baba geldi iki yarışçı Müslüman arasından geçerek tak tak tak… İşin garip yanı muhtemelen Noel baba da Müslüman. Hali pür melalimiz…
Ve haram mı değil mi, kavgalarının içinde havada uçuşan küfürler, tekfir etmeler. Birine kâfir dediğinizde o kişi kâfir değilse sıfat söz sahibine döner diye biliyorum. Sadece ben değil hepimiz biliyoruz. Ne kolay gıybet yapıyoruz. "Müslüman yalan söylemez" hadisini nasıl da unutuyoruz. Senede bir, yılbaşı günü günah çıkarır gibi haram! Haram! "Hristiyan`a benzeme" oysa her gün benzeme, hiç bir gün benzeme, demek gerekmiyor mu?
Biz toplumdaki ahlaksızlığı önce kendi ahlakımızı güzel kılarak savacağız. Klavye başında savaşarak değil. İslâmi bilince sahip olmayan bazı insanlara bakıyorum, İslâm'ın güzelliklerini bizden daha çok yaşıyor ve yaşatıyorlar. Biz ise öfke ve kin kusuyoruz. Ve üzerimizde İslâm olmuşluk libası ile bir kibir bir kibir. Çarşaf giyen pardösülüyü, pardösü giyen ise bir alt seviyedekine üst perdeden takva basamağında edası ile bakıyor. Hepimizin elinde terazi var ve birbirimizin imanını ölçüyoruz. “canımı Müslüman olarak al ve beni Salihlerin arasına kat." Duasına kulak tıkayarak.
Birileri bizi saf oluşumuzdan değil safımızdan vuruyor. O kenetlenemediğimiz ayrışmalar yaşadıkça yaşadığımız ve yaşadıkça öldüğümüz kardeşlik safından. Yılbaşından önce kutlamak haram dediğimiz bizler masumane yeni yıl temennilerinde bulunuyoruz.
Oturup ailecek bir yemek, TV kapatılıp, telefonlar bırakılıp ailece muhabbet, geçen yıl hakkında acı tatlı anılar, bir yudum tefekkür, bir kuple irfani sohbet, büyükler ile bir araya gelmek… Büyüklerden yaşanmış hikâyelerini dinlemek, ellerimizle iki yanağımızı avuçlayarak büyüklerimizi dinlemenin lezzeti olsa fena mı olur?
Üzüldüğüm şey keşke hicrî takvim ile hayat sürsek ve kendi takvimimize göre yeni yıla girseydik. Yılbaşı kutlamalarına sunduğumuz reddiye kadar miladi takvimden kurtulmanın çarelerini arasaydık, yılbaşı diye bir derdimiz kalmazdı. Ama elimizde miladi takvim var. Yeni bir yıla gidiyoruz, hayata küçücük bir teneffüs, bir soluk tefekkür. Penceremizden doğaya bakmak ve duaya sarılmak.
Ve meselâ; inşallah Yahya Boylu babasına kavuşur. İnşallah zindanda ki FETÖ mağduru bir babanın kızı daha bu yıl babasız gelinlik giymez. İnşallah bir çocuk daha babasız ilk gün önlük giymez. İnşallah bu yıl Suriye, Yemen, Filistin ve diğer tüm İslam coğrafyasında kan durur, oralar can bulur.
İyi dileklerde bulunmak kötü değil bence, değil mi?