Jin Jîyan e!
Hayat bir kadının varlığıyla şekillenir. Bir kadın varsa meydanda hayat var demek. Orada hayat vuku bulur ve cennet o kadının bastığı yerde yeşerir. Bir kadın ayaktaysa orada bir çınar vardır demek. Bir kadın gülüyorsa orada insanlar mutludur. Kadın demek sevgi ve hoşgörü demektir. Kadın çöle düşen damladır. Kısaca jin jîyan e. Jin ve jîyan zaten aynı kökten gelmiyorlar mı? Onları nasıl ayrı düşünebiliriz ki? Birinin olduğu yer diğerini gerektirirken, herhangi biri yoksa bir diğeri de olmaz ki…
Ve bir yerde kadın öldürülüyorsa orada insanlık/jîyan ölüyordur…
Evet, Nusaybin`de Selamet Yeşilmen öldü. Ve jîyan bitti.
Kendisi ve bu bataklığa dönüşen dünyayı değiştirebilme umudu olan çocuğu ile birlikte terk etti bizleri. Henüz adını koy(a)madığı ve kokla(ya)madığı bebeğinin bütün coğrafyamızı değiştirebilecek bir gücü vardı. Bütün dertlerimizi bitirecek bir potansiyele sahipti. Hangi çocuğun böyle bir yetisi yok ki? Ve her gün bu şansımız çeşitli sebeplerle elimizden alınıyor. Her gün birçok kadın ve birçok çocuk koparılıyor hayattan/jîyandan.
Selamet Hanım öylesine yığılmıştı kapının eşiğine, geride iki öksüz bırakarak. Dünyaya öküz olarak gelen ve hayatı yok etmek isteyen vahşilerin muradı vardı… Yeni bir hayat umudu taşıyan her bebeğe, her umuda kinleri var ve bu kinleri onları arsızlaştırıyor, vahşileştiriyor. Ve her gün kan içmeleri gerek bu Dehhâk`ların…
Selamet Hanımı bu hayattan koparanlar ve buna sebep olanlar kimler? Bu hayata bunca düşmanlık neden? Kendi egoları ve çıkarları için şehirlerimizi ateşe verirken nasıl bu kadar pervasız olabiliyorlar? Açtıkları cehennem çukurları ve verdikleri cehennem savaşı neye hizmet ediyor? Planları, proğramları, amaçları ve hedefleri ne? Selamet Hanım asla bunları öğrenemeyecek. Doğmamış çocuğu neden doğmadığını asla bilemeyecek. Ve Kürdistan`da bir jîyan, bu sadelikle son buldu. Kürdistan`da bir umut, bu kadar kolayca söndü.
Selamet Hanım ölürken bu çürümüş ve kirlenmiş dünyadan ayrıldığı için belki de çok üzülmemiştir. Ama o kapı eşiğine düşen beden ve arka fondaki ağıt hafızalardan nasıl silinecek? Geride bıraktığı öksüzler ve bütün bir coğrafya… Nasıl unutabilecek? Kendilerini neyle avutacaklar? Hangi uğurda can verdi diyecekler? Kimin özgürlüğü için öldük diyecekler? Nasıl bir barışın ve çözümün lanetli sonucu kapıda duran cennet pınarımızı kuruttu diyecekler? Sahi, kimden intikam alınacak?
Bir bedende iki kalp birden durdu… Biri Hayat biri Umut`tu…
Ve Kürtperverler ve Kürdiler ve Kürtçüler ve Kürdistanlılar ve bütün Kürt milleti hesapsız bıraktı bu kaybı. Bir iki paylaşıldı ve bir iki nara atıldı sadece. Büyük resmi görmek gerekiyor deniliyor ya. Bu yüzden ayrıntılarda kalan, kanlarda boğulanlar önem arz etmiyor kanımca. Öylesine geçişiyor bu ölümler. Fail de belli, faillerin ipini tutan asıl katiller de. Ama kimin umurunda? Yaşaması gereken kesif bir ideoloji ve ne olduğunu kendilerinin de bilmediği bir tiyatro. Biz oyuncular oynar ve ölürüz, o kadar!
Selamet Hanım gitti aramızdan ve selamet yurduma bir yara daha açıldı…
Vicdanın bozuk paradan da değersiz olduğu bu devran zaten senin için çok da tekin değildi be bacım…