Habir olanın adıyla
Düşünüyorum da Resulullah (a.s) bu asırda yaşasaydı internet kullanır mıydı? Cevabı bilemeyiz elbette. Mamafih Mekke döneminde şairler vardı. İnsanlar duygu ve düşüncelerini şiir yolu ile birbirlerine kanalize ederdi. Müşriklerin şairleri, şiirlerle Müslümanları yererdi. Ve elbet onların şairler kanalı ile propaganda araçları vardıysa Müslümanların da olmalıydı.
Şairlerin bir kısmı İslam`ın safına geçmişti. Bir gün Müslüman olanlardan bir şairi Resulullah (a.s) yanına çağırdı ve ondan şiir okumasını, ümmetin yüreğini coşturmasını istedi. Şair, şiirler okudu. Müslümanlar dinledikçe ağladı. Yürekleri aşk ile cilalandı.
Sosyal medya bir sektörse- ki öyle, bizler de bu sektörün içinde var olmalıyız elbette. Ama bu var oluş ne şekilde olmalı sorun burada işte. Bizler önce burada ki bulunuş gayemizi sorgulamalı ve bunun cevabını samimi bir şekilde yüreğimizde aramalıyız. Gerçekten nete giriş gayemiz fisebilillah mı? Böyle ise ne âlâ… Ya değilse? Değilse buradaki duruşumuz malayaniden öteye geçmemekte. Ben bundan çok korkuyorum. Aklıma Müdessir Süresi`nden iki ayet geliverdi ve ürktüm… “Sizi Sekar`a sokan nedir” “Dalanlarla birlikte bizde batıla dalardık”Bizler Yüce Mevlâ`nın yeryüzünde seçilmiş halifeleriysek eğer, bulunduğumuz tüm ortamlarda bu bilinç içerisinde olmalıyız. Sosyal medya içerisinde akidemize yaraşır bir üslupla bulunmalıyız. Bir hadisi şerifte buyruluyor ki; “Bir topluluk bir araya geldiğinde eğer bulundukları ortamdan Allah c.c`ın kelâmını etmeden ayrılmışlarsa oradan bir merkebin leşini yemiş bir vaziyette kalkarlar.” İşte bu hadis, şiarımız olmalı tüm sosyal ilişkilerimizde…
Gerek sosyal medyada gerekse günlük yaşamımızda bizler şu hatayı yapıyoruz; Çok konuşuyoruz, konuşmalarımızda samimiyet yok, sadakat yok. Kendi sözlerimize bile sadık değiliz. Nitekim Kur`an-ı Kerim`de Cenabı Allah Şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınızı söylemeniz Allah yanında şiddetli bir buğza sebeb olur.” Demek ki söylemlerimiz ve fiiliyatımız arasında farklılık bulunması Allah (c.c)`ın buğz ve öfkesini intac eder.
Yazıyoruz, çiziyoruz. Her konuda mutlak bir görüş bildiriyoruz. Demadem kendi yazılarımıza âşık oluyoruz. Kendimizi dev aynasında seyrediyoruz. Yazdıklarımıza, felsefi laflarımıza hayran hayran bakıyoruz. “Vay be diyoruz neymişim ben… Ne de muhteşem laflar etmişim.” Elimize bir ayna tutuşturmuşuz. Her dem gariban ayna ile konuşup duruyoruz. Soruyoruz aynaya “ Ayna ayna var mı benden daha iyi ağzı laf yapan de hadi ayna söyle bana? “ Zavallı ayna da dil yok ki. Cevabını kendimiz veriyoruz aynanın yerine “Tabi ki yok benden güzeli.” Yüreğimizdeki vicdan aynasından tiz bir ses geliyor derinden “Hadi be sen de deli!”
Oysaki göz ardı ettiğimiz ve bizi gaflete sevk eden bir gerçek vardı.
Bizi var eden El- Halık… Lütfedip de bize varlığını bildirdi. Varlığını bildirmeden de bizlere mesuliyetlerimizi yükleyebilirdi. Bize sıratı müstakimi göstermeden, düşmanlarımızı bildirmeden de yanlış yollara saptığımızda ceza verebilirdi. Bizi yoktan var ederek varlığını bildiren, bize isimleri öğreten Rabbimize sonsuz hamdu senalar olsun. Atamız Hz. Âdem (a.s) ve Hz. Havva (a.s) günaha meylettikleri vakit onları sonsuz merhameti ile af eden, en önemlisi de af dilemeyi onların kalbine ilham eden de yine Kerem sahibi Rabbimiz değil miydi?
Hz. Âdem günah işlediğinde ancak Rabbinin ona ilham ettiği kelimeleri telaffuz edebildi. Onun yardımıyla bağışlanma dilenebildi. “Rabbimiz biz nefsimize zulmettik…” diyebildi. Rabbi ona bu sözleri ilham etmeseydi, kelimeleri öğretmeseydi af dilemeyi nasıl becerebilecekti… Aman ya Rabbim… Aman Ya Rabbim; Sen ne kadar da yücesin… Her şeyimizsin, Var edenimizsin. Demek ki şu övünüp durduğumuz kelimelerimizin sahibi olamayacak kadar aciziz cümlemiz…
En- Neha-i dedi ki: Üç ayeti kerime insanlara kıssa yoluyla öğütler vermeme engel oldu. “İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?” “Size yasakladığım şeylere kendim uyarak size(emrettiklerime) aykırı davranmak istemiyorum.” ve “ Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?” buyruğudur.
Resulullah (a.s) buyuruyor ki; “İsra`ya götürüldüğüm gece dudakları ateşten makaslarla kesilen ve kesildikçe tekrar dudakları uzayan bir topluluğun yanından geçtim. Bunlar kimdir ey Cebrail, diye sordum. Cebrail; bunlar yapmadıkları şeyleri söyleyen, Allah`ın Kitabı`nı okuyup ta amel etmeyen ümmetin hatipleridir dedi.”
Ezcümle nerede olursak olalım, hangi konumda bulursak bulunalım sorumluluk bilincinde olmalıyız. Rumî`nin vurguladığı gibi ya olduğumuz gibi görünmeliyiz ya da göründüğümüz gibi olmalıyız. Üzerimizdeki yükümlülüğü en güzel bir şekilde taşımalıyız. Birbirimizi bu konuda adaba uygun bir üslupla uyarmalıyız. “Mümin erkeler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler. İyiliği emreder kötülükten nehyederler…” Ve elbette birbirimize velilik ederken nefsimizi de hesaba çekmeyi unutmamalıyız vesselam.