• DOLAR 34.542
  • EURO 36.53
  • ALTIN 2892.412
  • ...

Bir paralel devlettir gidiyor ülkenin gündemi. Bir yandan yıllardır kendi dışında bütün camiaları yok sayan, müminlerden çok ehl-i küfrü savunan bu paralelcilerin yavaş yavaş uçuruma yuvarlanışlarını ibretle izlerken, bir yandan da yıllardır bu paralel yapı tarafından Müslümanların ezilmesine göz yuman veya görmemezlikten gelen ve de şimdilerde “aldatıldık” diyen hükümete günaydın demek istiyorum. Ama asıl sorunumuz bu değil bence. Biz hükümetin gafletinden uyanışını izlerken kendi gafletimizde boğulmaya devam ediyoruz galiba. Zihnimizdeki paralel devlet hala hükmetmeye devam ediyor çünkü.

Biz Müslümanız ve her şeyden önce de insanız. Öyleyse insan hak ve hürriyetleri, Allah Teâlâ`nın vaz ettiği kanun ve çizgiler bizim için rehber ve yaşam biçimi olmalıdır. Hayatımıza yön veren şuurumuz ve ayaklarımızı bu yolda sabitleştirecek olan yüreğimiz bu ilkelere inanmışken ve onların çizgisinde hareket etmesi gerekirken başka mecralarda yürüyen kurbanlar olmuşuz. “Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” düsturu çerçevesinde düşündüğümüzde ve şu yaşadığımız ahvali üzerine eklendiğimizde ortaya çıkan sorunun kaynağı bulunmuş oluyor. Yani adaleti yerine getirmiyoruz. Ahlak ilkelerini sloganlardan öteye taşımıyoruz. Çevremizi tahrip ediyor, doğaya savaş açıyoruz. Kısaca biz kötüyüz ve o yüzden kötü yönetiliyoruz. Bunu bize yaptıran da zihnimizdeki paralel hükümetler. Başta nefsimiz, sonra diğer aldatıcı unsurlar.

Çingenenin yüz lirasını zorla almışlar, bağırmış feryat etmiş. Sonra yirmi lirasını geri verince alanlara dua etmeye başlamış. Memlekete bakın, belediyelere bakın, sosyal düzensizliğe, bizi saran toplumsal cinnetlere bakın. Haberlere konu olan aile dramlarına ve daha duyulmayan nice sessiz çığlığa kulak verin ve sonra da “iyi gidiyor” diye halinize şükredin. Peki, alamadığımız haklarımız ve kullanamadığımız özgürlüklerimiz. Ya zindanlarda çürüyen sayısız günahsız insan! Ama biz bize bahşedilen yirmi liralık haklara takla atmaya devam edelim. Bunlar ülke genelinde yaşadıklarımızdan bir iki örnek. Ya bölgemiz?

Hadi Kürtlere yeni format atma zamanı. Yıllarca Türkiye Cumhuriyeti asimile etmeye çalıştı. Dininden, dilinden, adet ve geleneklerinden uzaklaştırabilmek için elinden geleni yaptı. Susturmak için tepesine bindi. Çokta başarılı oldu. Katliamlar günümüze kadar sürdü. Ama hala direnen ve özünü koruyan bir sağlam yapı var. Sıra yerli çetelerde şimdi. Önce en hassas yerinden vurdular. Kızlarını dağlara çıkardılar. Babalar başları eğik, sokağa çıkamaz oldu. Ama alıştırdılar ve hayâ biraz daha törpülendi. Artık rahatça pazarlanıyor. Devrimci türkü kafelerinde artık birer mezeler. Ya da arabaların arka koltuklarında lolipopla kandırılırken, babalar temizlikçi kadroları kapma peşinde, içlerindeki kirliliği kusarcasına. Ama yetmedi batıdan ithal kuduz aşısı bile henüz bulunmamış ve her elin tutamadığı LGBT ateşini de bizim kucağımıza atmak niyetindeler. Yanın bakayım! Teyzelerin ellerindeki pankartları okumaya cesareti olan var mı? Tabi yapılanlar bunlarla sınırlı değil. Devletle barışırken halkına kan kusturmaya tam gaz devam… Bombalanan dükkânlar, molotoflanan dernekler, taşlanan araçlar, bıçaklanan masumlar ve en son çirkeflikleri da linç edilmek istenen bacılar… Onların şanına layık elbette bu yapılanlar. Geçmişleri de, şimdileri de, gelecekleri de birdir zaten. Ya onlara karşı gerekli tepkiyi göstermeyen kardeşlere ne demeli?

Geçmişte kimse sahip çıkmadı, hata yaptınız dediler. Şimdiler de iyi gidiyor deyip yine sahip çıkılmıyor. Belki de sahip çıkılmak istenmiyor. Ya da sahip çıkılıyor da biz farkında değiliz. Ama unuttuğumuz bir şey var galiba, biz kardeşiz. Bunu tayin eden Rabbimiz. Bütün hata ve kusurlarımıza rağmen birbirimize sahip çıkmakla mükellefiz. Yarın bir grup devre dışı olursa sıra diğerine gelecek ve zalimler hiçbir zaman durmayacaklar. Ta ki onlara biat edene değin. Peki, kendi öz nefislerimiz?

Evet, söylenecek çok şey var. Fedakâr ve cefakârız. Azimliyiz, sabırlıyız. Ama sanırım teşhislerimiz ve çözümlerimizde zayıf. Eksik olan yönlerimizi ve yöntemsel sorunlarımızı aşmak zorundayız. Öyleyse bir an önce noksanlıklarımızı giderelim.

Görüldüğü gibi toplumumuzda paralel yapılar çok ve en ücra beyin hücrelerimize yerleşmiş durumdalar. Bize kötülük yaptırıyorlar. Kötüyü ambalajlayıp bize sevdiriyorlar. Çaresiz olduğumuzu düşünmemizi istiyorlar. Bütün tavır ve tepkilerimizi onlar kontrol ediyor ve yönlendiriyorlar. Düşman hayli kavi… Şeytan ve nefis ise içten fetihlerine yardım ediyor. Yaşadığımız toplumun zihninde ve kendi zihinlerimizde hâkim olan paralel yapıları, yani özümüzden bizi uzaklaştıran bütün fısıltı ve bahaneleri yok edelim artık, çok geç olmadan.