Gençlerle birkaç hafta ve çıkarımlarım
Geçen ay orta öğretim, 9. ve 10. Sınıf kız öğrencileriyle birkaç hafta bir arada olma fırsatımız oldu. Onlarla bol bol hasbihal ettik.
Günün her vaktinde bir arada oluşumuz bir nebze de olsa onların içinde bulundukları durumu bizzat gözlemlememe yardımcı oldu.
Maalesef kasırga gibi esen ahlaksızlık rüzgarlarının savurmaya çalıştığı gençlerimize, bu acımasız rüzgara karşı sağlam durabilecek bir duruş, anlayış kazandırma konusunda yetersiz kalmışız.
Her biri sırtımızı dayamayı umut ettiğimiz taze fidanlarımız. Fakat yeterince sulamadığımız için kökleri derinlere kadar uzanacak ve kendilerini kasırgaların esintisinden koruyacak bir manevi ve fikri donanımdan yoksun kalmışlar. Daha ergenliğin kapısından girerken karşılaştıkları birçok karmaşık fikir ve anlayış karşısında hangisine inanacaklarını dahi bilemeyecek kadar şaşkınlar.
Kimisi kendilerini günaha çağıran sosyal medya ortamından, kötü öğrencilerin bizzat günahı normalleştirmek ve özendirmek için çırpındığı okul ortamından son derece olumsuz yönde etkilenmiş, kötü alışkanlıklar edinmiş, anne babayla çatışmalı hale gelmiş. Kimisi de az buçuk dirençli kalsa da zihni karışıklık ve buhrandan nasibini almış.
Beni son derece şaşırtan durum ise önceden Üniversite çağlarında yaşanan bu buhranın 8. Sınıftan itibaren yaşanmaya başlaması. Flört etme ve okula makyaj malzemeleriyle gitme bu yaşlara kadar inmiş. Bazı aileler çocukları konusundaki endişelerini paylaşmadan edemediler.
Akşam ay ve yıldızların ışığı altında yaptığımız sahabe sohbetleri, onların birer yıldız gibi parlamaları için yaptığımız dualarla birleşiyor, namaz vakitlerinde alnımız birlikte secdeye değiyor, dua dua onların İslam gençliği olmaları için yakarıyorduk. Gündüz ise senenin 9 ayı kalem, telefon, bilgisayar tutan elleriyle önce Kur’an’a, sonra çeşit çeşit kitaplara, sonrasında Allah’ın kevni ayetleri olan toprağa, ağaçların yapraklarına dokunuyorlardı. Okuldaki yarıştan yorulmuş ruhları tesbihlerle, tefekkürle, kuş sesleriyle, yusufçuk kuşlarının ötüşleriyle dinleniyor, nefes alıyordu.
Gün geçtikçe, gençlerin bir kısmı kendilerindeki bir takım gevşekliklerin, aileleriyle zıtlaşmalarının Liseye geçiş dönemlerinde başladığını kendi diliyle anlatıyordu. Belli ki içinde bulundukları bu güzel ortam kendi kendilerini sorgulama kapısı açmıştı.
Anladığım kadarıyla iyi bir Lise kazanabilmek için öğretmelerin onlara uyguladığı psikolojik baskı, ailelerinin bu yöndeki yüksek beklentinin oluşturduğu bunalım, LGS sınavından iyi bir derece almak için verdikleri emek, döktükleri ter ve gözyaşı onları bayağı yıpratmış. Bu yaşta bu kadar yük ve stres fazla değil mi diye düşünmekten kendimi alamadım.
Üstelik okul derslerini yetiştirmek için ihmal ettikleri manevi, ilmi ortamlar, bazı ailelerin bu konuda çocuklarına ısrarcı olmaması onların bocalamasına önemli bir katkı sağlamış.
Gençlerin geneli din düşmanı tarih ve inkılap öğretmenlerinin binlerce yıllık medeniyetimizi yerden yere vuruşları, dindarları küçümseyişleri, sol görüşlerini çocuklarımıza dayatmaya çalışmalarından yakınıyordu. Bu tür öğretmenlerle mücadele edecek bilgiden yoksun oluşları ise onlarda eziklik duygusu uyandırmış ve kafalarını karıştırmış. İslam tarihi ve Batı tarihi üzerinde sohbet ettikçe, bakışları değişiyor, merakla dinliyorlardı.
Bir kez daha anladım ki hayat asla boşluk kabul etmiyor. Çocuklarımızın boş bıraktığımız her bir yanı bir bir işgal ediliyor. En ufak bir ihmalin faturası Allah muhafaza çok ama çok kabarık bir şekilde karşımıza çıkar. Ki çıkıyor da.
Acilen çocuklarımızı ruhani, fikri, ahlaki, vicdani yönden doyuracak, köklü bir şekilde geliştirecek, onlara duruş kazandıracak eğitim projeleri geliştirmek zorundayız. İslam tarihini öğrenmeleri, Batıyı ve onun ürettiği ideolojileri, yeryüzünde kurduğu sömürü düzenlerini tanımalarını sağlamalıyız.
Onlara yapılacak yatırım bugün her şeyden ama her şeyden daha önemli.