• DOLAR 34.662
  • EURO 36.348
  • ALTIN 2932.195
  • ...

Gazze halkının ve direnişçilerin tertemiz mücadelesi ve döktükleri kanın üzerinde laleler açıyor. Hem de ABD’nin en prestijli üniversitelerinde.

Biz hep şehit kanının etraflarındaki insanları dirilttiğini, kirlenmiş dimağları aydınlattığını, gaflet perdelerini yırttığını, İslam davasının gücüne güç kattığını sanırdık.

Oysa bugün Amerika’nın Kolombiya, Harvard gibi önde gelen üniversitelerinde başlayan ve diğer üniversitelere dalga dalga yayılan diriliş, uyanış, kıyam gösteriyor ki şehitlerin kanları sadece çevrelerini ve hatta sadece Müslümanları uyandırmıyor.

Kudüs ve çevresindeki kutsal topraklarda dökülen kanlar, denizler ötesindeki Hristiyanları da Müslümanları da uyandıracak kadar mübarek, ana sütü kadar temiz ve berrak.

Öyle berrak ki, 11 Eylül’den bu yana ABD’nin kendi toplumları başta olmak üzere tüm Batılı Ülkelere pompaladığı İslam düşmanlığını alt üst etti. Sakallı adam ve çarşaflı kadınla karikatürize edilerek simgelenen sonradan üretilmiş bu ideoloji, Batılı toplumların İslam’ı olduğu gibi öğrenmesinin önünde önemli bir engeldi.

 Emperyalist Ülkelerin İslam dünyasındaki işgal ve katliamlarını kendilerince haklı çıkartacak öyle argümanlar üretilmişti ki Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye yapılan müdahaleler gerekliydi. Güya bu İslam diyarlarında zulüm, barbarlık, insan hakları ihlalleri, kadınların köleliği, çocuk istismarı vardı da Batılı beyaz adam müdahale ederek onları özgürleştiriyordu. Üstelik medenileştiriyordu.

İslam dünyasında akıtılan kanlar, kirletilen ırzlar, öldürülen bebekler, talan edilen evler Batı toplumunun dikkatini hiçbir zaman çekmedi. Hele ki akademi çevresi bu zulümleri sorgulamadı. Bu ideolojik körlük sayesinde Batının düşünce ve fikir sahibi bilim insanları dahi gerçekleri göremedi. Yapay korkular, dimağları ve vicdanları esir almış, Batının İslam dünyasında yaşattığı zulümlere karşı kör ve sağır kalınmıştı.

Fakat 7 Eylülde başlayan Aksa Tufanı ile her şey tersine döndü. Gazze’deki halkın acılar içinde kıvranırken bile büyük bir insanlık örneği göstermesi, Direnişçilerin İslam’ın savaş hukukunu sergilemesi, Halid Dede’nin torunu Rim’in şehadeti karşısındaki dirayeti, torunuyla kurduğu bağ, sabır ve teslimiyeti, açlığın ve susuzluğun kol gezdiği Gazze’de küçük bir çocuğun ekmeğini paylaşması Batılıların gözünün önündeki perdeleri kaldırdı. Kim barbar, kim medeni ortaya çıkardı.

İslam nasıl bir Din’di ki, Kassam Tugayları, Siyonist ve soykırımcı esirlerin karnını doyuruyor, yediklerinden yediriyor, yaralıları tedavi ediyor, onların çocuklarını eğlendiriyor, arkadaş oluyordu. Siyonistlerin esir aldığı Filistinlilere her türlü zulmü yapmalarına rağmen, onlar esirleri misafir ağırlar gibi ağırlıyordu. Üstelik esirler ayrılırken veda mektupları yazıyor, gördükleri muameleden duydukları memnuniyeti dile getiriyor ve tüm bunlar dünyaya anında servis ediliyordu.

Mescid-i Aksa uğruna dökülen kanlar Batı toplumunu yüz binlerin, milyonların katıldığı protesto eylemlerine taşıdı. Artık Batıda en çok okunan kitap Kur’an-ı Kerim, en çok araştırılan ve konuşulan din İslam. Ve insanlar akın akın Müslüman oluyor.

Üniversite kampüslerinde protesto eylemleri yapılıyor. Hem de öğretim üyelerinin desteğiyle. Sistematik, bilinçli ve programlı bir şekilde yapılan bu eylemlerin, bilimin üretildiği yerlerde yapılması çok büyük mesajlar içeriyor. Çünkü bilim insanları Batının kendi tezleriyle çeliştiğini, Batı emperyalizmini, Uluslararası örgütlerin taraflılığını, Batının kurduğu düzenlerin yeryüzüne asla adalet getiremeyeceğini haykırıyor.

ABD Üniversitelerinde devam eden eylemler, gözaltı, açığa alınma ve şiddete maruz kalma gibi korkulara yenilmeden devam ediyor ve yayılıyor. İsrailin dünya üzerinde kurduğu korku imparatorluğunun sütunları tam da oralarda sarsılıyor.

 İslam dünyasından zerre kadar çekinmeyen israilin en büyük korkusu artık ABD Üniversiteleri.