• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İrade, sahip olunduğunda insana birçok güzel hasleti ve başarıyı da beraberinde getiren önemli bir güç.

Aslında biz insanoğluna doğuştan, tohum gibi verilen ve kendimizde sistemleştirmemiz gereken bir mekanizma.

Psikolojide öz denetim, otokontrol gibi kavramlarla ifade edilenin ta kendisi.

Bünyede irade sistemini kurmanın, güçlendirmenin yolu, nefsin arzularına/dürtülere hayır diyebilmek, onları İslam'ın sınırlarını çizdiği noktada frenleyebilmek, sabretmek ve kendine hakim olmakla mümkün.

Öncelikle bedensel arzuları frenleme noktasında hayatımızda bir düzenleme yapmak durumundayız. E tabi giyimde, yeme-içmede, uykuda, zamanı kullanmada, israfa, gösterişe teşvik eden dürtüleri kontrol edemez isek güçlü bir iradeye sahip olmamız mümkün değil. Güçlü irade güçlü karakter, lider şahsiyet demek.

Mevlana'nın dediği gibi nefis, insanın içindeki düşmandır. İstediğini verdikçe güçlenir ve insanı esir alır. Onun kendine, Rabbine, topluma karşı hayırlı, başarılı bir insan olmasını engeller.

İrade ise tıpkı insan vücudunda kullandıkça güçlenen, kullanmadıkça zayıflayan kaslar gibidir. Güçlendirmek için günlük antrenmana ihtiyacı vardır. Tıpkı kolunun biri bir süre alçıda kalan insanın alçıdan çıktıktan sonra bardağı bile tutamaması gibi, iradeyi günlük kullanmama, yani nefsin arzularına muhalefet edip yapılması gerekenlere bir türlü başlayamama ya da yarım bırakma durumu iradeyi zayıf bırakır.

 İradesi zayıf insan, olumsuzluklarla karşılaştığında baş edemez, öfkeden çıldırır, zorluklara katlanamaz. İşlerin ters gittiği, acı çektiği, belaya uğradığı, aç kaldığı, uykusuz kalmak zorunda kaldığı durumlarda ya isyan eder ya kaçar ya yaşama sevincini kaybeder, kolayca depresyona girer. Depresyonun nedenlerinden biri de insanın nefsini hoşnut etme odaklı bir hayatı arzu etmesinden, hayal etmesinden kaynaklı olumsuzlukları kaldıramamasıdır.

Görünen o ki her durumda irademiz bize lazım! Hele ki zamane gençlerine ve çocuklarına...

 O halde kendimizden başlayarak yapmamız gereken ve bizi başarıya, hayırlı insan olmaya erdirecek işlerimizi listeleyip günlük bir programa oturtalım. Yapmamamız gerekenleri de belirleyip nefis tarafından her dürtüldüğümüzde ona karşı kılıcı çekelim. Örneğin elimize aldığımız kitabı bırakmamız için telefondan gelen her bildirim sesiyle bizi dürten nefsi susturmak için alınacak en iyi tedbir bildirimleri sessize almak, günün sadece belli vakitlerini, sınırlı olmak şartıyla telefona ayırmak olabilir. Eğer telefonla aramıza bir mesafe katmaz isek bize verilen ömür sermayesinden çok şey çalacağı kesin.

Allah Resulu (sav) "Erteleyenler helak oldu" buyuruyor. Nefis bizim hayrımıza olan tüm işleri erteletmek için sürekli gerekçe üretir. Ertelediğimiz anda yenilmişiz demektir. Onun için helak ve ertelemek eşdeğer tutulur Allahu alem. Başarıya götüren işler bizi bunaltsa dahi kendimizi yapmaya zorlayacağız ki bu iradeyi güçlendirme antrenmanlarının sonunda artık yapılması gereken şeyleri zorlanmadan, zevkle, hayatın merkezine alarak yapabilme becerisini kazanabilelim.

Nefsin tüm arzularını tatmin etmenin kutsallaştırıldığı bu çağda enkazın altında en çok kalanlar gençler ve çocuklar.

O halde biz de çocuklarımız için Kur’ani yöntemi kullanalım. Nefsin isteklerine karşı her direndiklerinde, düzenli salih amel yaptıklarında, her kitap bitirdiklerinde onları ödüllendirelim. Rabbimiz bu dünyada işlenen her güzel amel için kullarına ahirette ödüller belirlemiş, bu da yetmemiş salih amel işleyenleri övmüş. Aldıkları materyalist eğitimin etkisiyle her şeyi peşin olarak bu dünyada görmek, elde etmek isteyen çocuklarımızın iradesi kuvvetlenene kadar onları ödüllendirelim, davranışlarını övelim, takdir edelim. İradeleri kuvvetlendiğinde, yaptıkları amellerle, okudukları kitaplarla, girdikleri İslami eğitim ortamlarıyla zaten bilinç düzeyleri de artmış olacak. Hayırlı bir hayat otomatikman kendilerinde sistemleşmiş olacak. Zaten mesele bilmek değil, uygulamak... Bilgi çok uygulama konusunda iradeler zayıf.

60'lı yıllarda bir grup ana sınıfı öğrencisiyle deney yapılıyor ve önlerine lokum indiriliyor. Kim 5 dakika önündeki lokumu yemezse kendisine bir lokum daha verileceği söyleniyor. O dönemler lokum pahalı ve özel. Bir grup çocuk süre dolmadan yerken, bir kısmı lokumdan dikkatini dağıtıyor ve yemiyor. Bu çocukların hayatı 20 yıl boyunca takip ediliyor. 5 dakika dürtülerine hayır diyebilen, kendine sözü geçen, sabreden çocuklar hayatlarında daha başarılı, okul notları daha yüksek, anne babalarıyla, sosyal çevreleriyle daha iyi geçinen, daha mutlu evlilikler yapan, mantıksal becerileri daha yüksek insanlar oluyor. Diğerlerinin ise hayat kalitesi onlarınkine yetişmiyor.

Unutmayalım ki geleceği kendine söz geçirebilen, iradesi güçlü, şahsiyet sahibi fertler şekillendirecek. Eğer şahsiyetli evlatlar yetiştirmek istiyorsak onların her isteklerini yerine getirmeye çalışan anne babalar olmaktan vazgeçmek, onlara nefislerinin arzularıyla savaşmanın yollarını öğretmek zorundayız.