• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İnsanın zihniyeti zaman geçtikçe gelişir, değişir. Kazandığı deneyimler, gözlemleri, edindiği yeni bilgiler bakış açılarını etkiler. Farklı çıkarımlara kapılar açar. Fakat bazı zihniyetler o kadar kalıpçı, o kadar dar ve kısırdır ki, fezaya da açılsa genişlemez. Dar kalıpların içinde yıllarca debelenir durur.

Kemalist kodlara sahip CHP zihniyeti de bunlardan biri. Kafaları halen 90 yıl öncesinin kalıplar içine hapsolmuş.  Ellerine aldıkları Kemalizm sazıyla tepeden baktıkları topluma sürekli çağdaşlık, ilericilik dersi veriyorlar; ama bu toplumun ilerlemesine, gelişmesine yönelik tek bir projeleri dahi yok.

Harf inkılabının, kılık kıyafet devriminin, şapka kanunun Ülkede ne gibi bir kalkınmaya, gelişmeye ve çağdaşlaşmaya yol açtığını sorsanız açıklayamaz, ezberledikleri kavramları papağan gibi tekrarlayıp dururlar.

Dindar insanları irticacılıkla, yobazlıkla suçlarlar ama zihniyetleri halen 90 yıl öncesinde. İrticada kimse onlarla yarışamaz. Demir kesilir, kaya parçalanır, çelik erir, ama bunların karşısına hangi hakikati çıkartırsanız çıkartın kalıpları ne kırılır ne erir.

 Toplumun değerlerine düşmanlık etmenin kanlarına işlediği bu güruh, birkaç ayda bir konuyu döndürüp dolaştırıp başörtüsüne getirir. Kin ve nefretlerini kusarlar.

Şimdilerde bu görevi Fikri Sağlar üstlendi. Birkaç ay sonra kim üstlenir bilinmez. Onun iddiasına göre türban başörtüsünden başka bir şey. 1970'lerde Laik cumhuriyetin kurucu değerlerini aşındırmak için ortaya çıkmış, gerici ve otoriter bir yönetim kurmayı hedefleyenlerin siyasal simgesiymiş. Üstelik Kuran'da da yeri yokmuş.

Türbanın 1970'lerde ortaya çıktığını iddia eden bu zihniyet hiçbir zaman Cumhuriyet öncesini bu toplumun tarihi olarak görmedi. Onlara göre bizim medeniyetimiz Batının düşünce ve yaşam kalıplarının topluma çağdaşlık/ilericilik diye silah zoruyla dayatıldığı, karşı çıkanların ise idam edildiği Cumhuriyetin kuruluşuyla başlamış.

Balo yapmayla, içki içmeyle, piyango çekmeyle, açılıp saçılmayla sanki uzaya gidilmiş, fabrikalar açılmış, üretim yapılmış... Harf inkılabıyla getirilen Latin alfabesini, İtalyanlardan alınan ve o dönemlerde ekmek bulamayan bu millete zorla giydirilen şapkayı, İsviçre’den ithal edilen medeni kanunu, memur, asker ve bürokratlar için zorunlu hale getirilen içkili baloları, kumarı, faizi ve daha birçok değişimi yerli kabul edecek kadar zihniyet körlüğü yaşıyorlar.

Tüm bunlar yerli, milli birer unsur da türban takmak bu topluma ait değil öyle mi?

Başka Ülkenin hakkımızda yazdığı tarih kitaplarına, özellikle dinler tarihine bile baksanız türbanın asırlar öncesine dayanan kökünün olduğunu görürsünüz. Hatta tüm medeniyetlerde ve dinlerde modernleşme dönemine kadar üstelik türban ötesi çarşaf, peçe dahi var olmuştur.

Tarihte Eski Yunan ve Romanın son dönemleri dışında kadının açıklığını normal karşılayan bir toplum olmamıştır. Zaten bu iki medeniyet de kadının açılmasının doğurduğu ahlaki sorunların sonucunda çökmüştür. İnsanlık tarihi içerisinde sadece ilkel koşullarda yaşayan kabile tarzı topluluklar örtünmeden yoksun kalmışlardır.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Kemalistler, önceleri toplumu şehirli ve taşralı/köylü diye kutuplaştırdılar. Onlara göre sadece köylü kadınların başını örtmesi normal karşılandı, onlar çağdaşlaşamamış, geri kalmış kesimdi. Tamamen alışkanlık ve geleneğe dayalı köy koşullarına uygun yaşıyorlardı. Fakat şehre geldiklerinde Batılı giyim tarzına bürünmek zorundaydılar.

Fakat şehirli insanlar Batılı yaşamı giyim kuşamlarıyla temsil etmeli, özellikle kadınlar başı açık ve şapkalı gezmeliydi. Şehrin sokakları Devletin denetlemesine tabi tutuluyor, kılık kıyafet kanununu çiğneyenler ağır cezalar alıyordu. Batılılaşmaya karşı direnen dindar kadınlar uzun yıllar evlerinden çıkmamayı tercih etti.

Demokratik parti döneminden sonra toplum biraz rahatladı. Köylüler kendi kıyafetleriyle şehirlere inebildiler, şehirlerde ev kurabildiler. Kendilerine tepeden bakan Kemalist zihniyetle iç içe yaşadılar. Fakat kamusal alana giremediler. Oralar çağdaşlaşmayı kabul edenlerin yeriydi.

1970-1980 yılları arasında Üniversitelerde türbanlıların sayısının artmasıyla birlikte şehirli/taşralı kutuplaşması Kemalistler tarafından modern/irticacı, şeriatçı kutuplaşmasına evrildi. Rejimin zihniyetinde olanlar ilkokul mezunu olsa bile modern sayılıyor, türbanlılar akademik başarılarına rağmen irticacı olarak damgalanıyordu.

 90 yıldır aynı Kemalist sazı çalan bu zihniyet kapıcı karısının, temizlikçinin, fabrikada çalışan işçinin, köylünün, fakirin başını örtmesini sorun olarak görmüyor. Hatta onlar başımızın tacıdır diyor. Bir türbanlının kamusal alana girmesini, memur olmasını, Üniversitede öğrenci olmasını, siyasette aktif olmasını hazmedemiyorlar. Her fırsatta insan hakları, demokrasi, eşitlik gibi kavramları yücelten bu güruh, kamusal alanın yalnızca Kemalist zihniyetin hegemonyasında bulunmasını istiyor.

Ellerine tekrar fırsat geçse neler yapabileceklerini varın siz düşünün.

Onun için türbanın/başörtüsünün acilen anayasal güvenceye alınması şarttır.