Önce güven
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Rızkın onda dokuzu ticarettedir; bereket ticarettedir” gibi hadislerle ticaretin önemine vurgu yaparak müminleri ticarete özendirmiştir. Ancak hayatın her alanında olduğu gibi ticarette de istediğimiz gibi davranma özgürlüğüne sahip değiliz. Geçimimizi sağlamak için yaptığımız ticaretin de bir ahlakı vardır.
Ticaret ahlakının en önemli hususlarından biri de güvenilir olmaktır. Mümin bir tacirin söz ve tavırlarıyla müşterilerine güven vermesi gerekir. Mümin insan, günlük yaşantısında nasıl ki yalandan, ihanetten, aldatmaktan, sözünde durmamaktan uzak duruyorsa ticarette de bunlardan uzak durmalıdır. Zira mümin, işini ve inancını birbirinden ayıramaz. Para kazanmak adına İslami ahlakından ödün veremez. İnancını geçici bir süreliğine rafa kaldıramaz. İslam ahlakından taviz verilerek kazanılan bir kuruş paradan mümine asla kâr gelmez. Bu yolla elde edilecek bir servet sahibi olmak, dünya nazarıyla bakıldığında, kişiyi varlıklı gösterebilir. Ama gerçekte Allah`ın yanında, onu yoksul kılar ki bu da onun için iflastan öte bir şey değildir.
Müminin ticareti kendisi için sadece bir geçim vasıtasıdır. Bu nedenle mümin, ticaretini kendisine asla asıl hedef yapmaz. Çünkü onun için asıl kazanç ahiret kazancıdır. Dünyayı kazanmak uğruna ahiretini feda edip müflis olmak istemez. Gerçek iyi tacir, kârını zararını iyi hesaplar. Kısa vadede kazanıyormuş gibi gözüken ama uzun vadede kendisine, aslında büyük kayıplara neden olacak alışverişlerden uzak durur.
Mümin tacir, imanının bir gereği olarak sahip olduğu “güvenilirlik” vasfını her zaman korumalıdır. Bu, ticaretinin sağlıklı yürümesi için de bir gerekliliktir. Çünkü ticaret, güven üzerine kuruludur. İş yeri sahibi, müşterisine güven vermedikçe daimi müşteri kazanamaz. Müşteri, güvenle alışveriş yapacağı bir yer arar daima. Biz de öyle değil miyiz? İlk defa alışveriş yaptığımız birine her zaman ihtiyatla yaklaşırız. Onun hâl ve hareketlerine, jest ve mimiklerine, fiyat söylerken yüzünün aldığı ifadeye pür dikkatle bakmaz mıyız? Mal ya da hizmet sahibinin söz ya da davranışlarında hoşumuza gitmeyen, güven zedeleyici bir koku aldık mı alışverişi oracıkta bırakırız. Bir daha da –alternatifi olduğu müddetçe- bu kişiyle alışveriş yapmaktan uzak dururuz.
Bir iş yeri, daimi müşterileriyle ayakta kalır. Daimi müşterileri yeterince olmayan bir iş yeri, arzuladığı kazancı elde edemez. Günübirlik müşterilerle, iş yerine bir defalığına gelen müşterilerle ticaret çarkını döndürmeye çalışan biri büyük yanılgı içindedir. Çünkü ticarette devamlılık esastır.
Bir iş yerinden yaptığı alışverişte -amiyane tabirle- kazıklandığını fark eden bir kişiden, ikinci defa o iş yerine gitmesi beklenebilir mi sizce? Aldatılan müşterinin kendisi, bir daha o iş yerine gitmeyeceği gibi, etrafındaki insanlarla da bu durumu paylaşarak başka insanların bu iş yerine gitmemelerini salık verir. Böyle bir anlayışa sahip olan bir iş yeri sahibinin akıllıca davranmadığı aşikârdır. İki kuruş daha fazla kazanayım derken müşterileri kendinden kaçırtmıştır çünkü. İş yeri sahibinin şunu aklından çıkarmaması gerekir ki müşteriler, satıcıya/hizmet verene sadece bir şans tanır. Güven testini geçemeyen birinin daimi müşterisi olmaz.
İyi bir tacir, sadece müşterilerine güven vermez; iş yaptığı diğer kişi ve kurumlara da güven verir. Çevresine güven vermeyen, kişi ve kurumların güvenini yitiren bir tacir, iş âleminde yalnızlaşır. İş çevreleriyle arasındaki ilişkiler bozulur. Borçlarını ödemeyen (ya da zamanında ödemeyen), söz verdiği hâlde malı/hizmeti zamanında yetiştirmeyen, verdiği banka çeki karşılıksız çıkan, kalitesiz mal/hizmet sunan bir kişinin ticarette tutunabilmesi mümkün müdür sizce?
İmanının gereklerini yerine getiren, çevresine güven veren tacirler, hem bu dünyada hem ahirette kazananlardır.