• DOLAR 34.59
  • EURO 36.26
  • ALTIN 2999.347
  • ...

Uzun süredir yanımızda çalışan, işe ehilliğini ve güvenilirliğini ispat eden, bir işçimiz ile işe yeni aldığımız, istidat, güven ve kabiliyeti ile henüz kendini ispatlamamış bir işçimizi aynı kefede değerlendirebilir miyiz? İkisine de aynı ücreti verebilir miyiz?

İşyerimizdeki vasıfsız düz bir işçi ile işyerinin muhasebe, şeflik, ustalık,  baş ustalık ve müdürlük gibi konumlarında çalışan işçilerimiz aynı ücretle mukabele görse ne olur?

Böyle bir uygulama İslami hakkaniyete ne kadar yakın olur? İşyerimiz ne kadar verimli olur? İşin hakkını veren, usta ve deneyimli çalışanlar diğerleri ile aynı ücreti alınca performanslarını düşürmezler mi? Yaptığının karşılığını almadığını görünce, işten usanıp işten ayrılmaz mı?

 Bu saydıklarımız ve dahası elbette ki mümkündür. Çünkü herkes hak ettiği konum yetki, sorumluluk ve kabiliyetine göre ücretini almalıdır ki hem işyerimizin cirosu artsın, hem de kul hakkı denen hak üstümüzde kalmasın. Çalışanlar da gönül rahatlığı ile çalışabilsin.

Cenâb-ı Hak, insanları ayrı ayrı istidat ve kabiliyette yaratmıştır. Kabiliyetlerdeki bu ayrılığın, yapılan işe yansıması ne kadar normal ise, yapılan işlerdeki ayrılığın da ücrete aynı şekilde yansıması o kadar normaldir. Bütün iş ve meslekler, eşit emek, eşit yetenek gerektirmediği gibi iş riskleri de farklı farklıdır. Dolayısıyla bu unsurlar göz önünde bulundurulduğunda işçilerin eşit ücret almasının gerekmediği de anlaşılır. Örneğin, bir inşaat işçisi özel bir eğitim ve yeteneğe gerek olmaksızın çalışabilir. Fakat aynı inşaatın mühendisi, fayans, mermer veya parke döşeyicisi ancak özel eğitim ve beceri ile işini yapabilir. Yine bir tekstil yerindeki ortacı ile overlokçu aynı işi yapmadıkları gibi aynı ücreti almaları da doğru değildir.

Dünya, insan için becerisini ortaya koyma yeridir. İslam`da da, beceriyi ortaya koymaya göre mükâfat alma prensibi vardır. Kur`an-ı Kerim`in, “İnsana say`i-nin meyvesinden başka bir şey yoktur” (Necm 39) mealindeki ayetinde, beceriyi ortaya koymaya göre mükâfat gerektirdiğine de işaret etmektedir ki bu, İslam`ın ücret ve mükâfat konusunda değişmeyen bir prensibidir.

İlahî sistem, beyin gücüyle çalışana da, beden ameliyesinde bulunana da emekleri nispetinde karşılık verme ölçüsünü getirmiştir. Omuzları üzerinde Hazreti Ömer`in kafasını taşıyana verilecek olan mükâfat ile hiçbir fikir cehdinde bulunmadan sadece bedenî bir iş yapana verilecek mükâfat her halde aynı olmayacaktır ve olmamalıdır da.

 Gece-gündüz durmadan işini düşünen ve adeta yirmi dört saat mesai yapan bir insanla, birkaç saatlik çalışmadan sonra sırt üstü yan gelip yatan insanı birlikte değerlendirmek âdilâne değildir. Onun için, eşit ücret teorisi, dünyanın büyük bölümünde, uzun zaman, tamamen beşerin tabiatına, fıtratına ters bir istikamette işlemiş ve asla kabul edilebilir bir uygulama özelliği göstermemiştir.

Öyle ise istidat ve kabiliyetler, kameti kıymetlerine göre ücret almalıdır. Ancak, en alt seviyedeki kişiye verilen ücret de, mutlaka onun insanca yaşamasına yetecek ölçüde olmalıdır. Fazlalıklar ise, insanların o konudaki maharet ve tecrübelerine göre tespit edilmelidir.

Selam ve dua ile…                                         

Yazarın Diğer Yazıları