Dünyevileşme
Günümüz toplumuna baktığımızda, insanların hedeflerinin neredeyse tümüyle dünyevi olduğunu görürüz. Arzu ve emeller, tamamen dünyada daha iyi bir kazanç elde etme ve daha iyi bir yaşam sürdürme üzerine kuruludur. Haliyle günlük çalışma da bu yönde olmakta ve zamanın neredeyse tamamı dünyevi bir amaç uğruna çalışmayla geçmektedir.
Toplumdaki bir veya bir kaç kişinin dünyevi kazanç ve değerler peşinde koşması özellikle küçük toplumlarda diğerlerinin de peşinden sürüklenmesine ve onların da onlarla bir yarış haline girmesine sebep olmaktadır.
Dünyevi arzu ve istekler çeşitli olduğundan biri diğerini takip etmekte, birine ulaşmadan diğeri başlamaktadır. Teknolojik gelişmelerle beraber telefonlar, arabalar, katlar birbiriyle yarışmaktadır. Kıymet ve değer kişinin altındaki arabaya veya oturduğu ev ve daireye göre biçilmektedir. Bu da tamamen dünyevileşmeyi beraberinde getirmekte ilahi ve uhrevi değerlerden uzak bir toplumun oluşmasına sebep olmaktadır.
Esasında Batı ve Avrupa da insanların önüne tamamen ilahi ve uhrevi değerlerden uzak tamamen dünyevileşmiş bir hayat koymaktadır. Dini değerlerden uzak, tamamen maddi değerlere odaklanmış bir toplum Avrupa için en ideal toplumdur. Böylece dünya ile uğraşırken ilahi ve uhrevi değerler unutulacak ve uzaklaşılacaktır.
Allah katında ise dünya ve içindekilerin hiç bir kıymeti yoktur. Allah`ın katındaki yegâne değer takvadır. Allah (c.c.), “Allah katında en üstününüz takvaca üstün olanınızdır...” buyuruyor. Takva Allah korkusunun ve günahlardan uzak durmanın da ifadesidir.
Allah katında kıymetli olan şey takva olunca, hesap ve kitabın buna göre yapılması gerekmektedir. Yani hedef Allah katında bir değere kavuşmak olmalıdır. Ama seküler anlayış yani dünyevileşme bunun zıddıdır. Seküler anlayış dünyevi arzu ve isteklere kavuşmak için neredeyse her şeyi meşru görmektedir.
En kötü olan şey, dini anlayışa sahip insanların avam insanlar gibi davranması ve dünyevileşmede onlarla yarışa girmesidir. İlahi ve uhrevi değerlerini dünyevi değerlerine kurban etmeleridir. Sahip oldukları İslami değer ve kariyeri ayaklar altına almalarıdır.
Gerçekte dünya hayatı bu kadar kıymetli midir?
Peygamberimiz (s.a. v.)ashabı ile dolaşırken ölü ve kulağı kesik bir oğlakla karşılaşıyorlar. Peygamberimiz hafifçe oğlağın kulağından tutarak “kim bunu satın almak ister?” diye sorar. Sahabe: “Ey Allah`ın resulü bunun sağı bile para etmezken, ölüsüne kim ne yapsın?” diye cevap verir. Bunun üzerine Allah Resulü “Allah katında dünya bu ölü oğlaktan daha değersizdir” diye buyurur.
Bir ölü oğlak kadar Allah katında değeri olmayan dünyaya insanlar sarılmakta, üzerinde kavgalar, savaşlar vermektedir. Her gün yüzlerce Müslüman`ın kanı dünyevi emeller uğruna akıtılmaktadır.
Dünyevileşmek kişiyi İslami yaşantısından uzaklaştırır. Her şeye maddi gözle bakmayı sağlar. Hayaller, düşünceler, planlar ve projeler dünyevi değerler uğruna olur. Her şey madde ve dünyadan ibaret olunca Ahiret anlamsızlaşır. Ahiret için çalışmak da gereksiz gibi görülür. Zamanla Ahiret hiç yokmuş gibi bir hal içine girilir. Ahiret yokmuş gibi bir hal içerisine girilse de Ahiret aniden gelip çatar ve kişi dünyadan tamamen sıyrılarak kendi hesabı ile baş başa kalır. Burada artık yakin gerçekleşmiştir. İlmel yakin olan aynel yakin, hakkal yakin olmuştur.
Peki, kişinin yarışması, mücadelesi, uğrunda bedel ödemesi gereken şey dünyevi değerler midir? Elbette ki hayır...
Yarışılması gereken, uğrunda mücadele edilmesi gereken şeyi Allah (c.c.) şu şekilde bize beyan ediyor: “ Rabbinizden mağfirete ve genişliği, yeryüzü ve gökyüzünün genişliği kadar olan, Allah`a ve O`nun Resûl`üne inananlar için hazırlanmış olan cennete (kavuşmak için) yarışın. İşte bu, Allah`ın fazlıdır. Onu dilediğine verir. Ve Allah, büyük fazl sahibidir.”( Hadid 21)
Hayalleri, emelleri, gayret ve mücadelesi Allah`ın dilediği değerler uğruna olanlardan olmak temennisi ile Allah`a emanet olun.