• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

G-20 Zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın işverenlere yaptığı “Biraz az kazanın ve kazandıklarınızı dar gelirlilerle paylaşın” çağrısı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç`un “En azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” açıklaması, dikkatleri tekrar sermaye sahiplerine ve sömürgeci ülkelere çekti.

Gerçekten sorun kapitalizm ve sömürgecilik anlayışıdır.

 Daha büyük bir sermayeye sahip olmak, kendi halklarının refah seviyelerini daha da yükseltmek için binlerce kilometre öteden gelip Suriye'ye girenler, Irak, Afganistan ve Afrika ülkelerine girenler, yüz binlerce insanı öldürenler, öldürtenler, o ülkelerin halklarını birbirine düşürtenler emperyalist ve kapitalistler değil mi?

Suriye'de binlerce kişi mülteci konumuna düştü. Bu sermaye sahipleri gelirlerinin kaçta kaçını bu mültecilerle paylaştı? Bu emperyalist ve kapitalist ülkelerin kaçı mültecilere kapısını açtı, sahip çıktı, barındırdı ve istihdam etti. Tam aksine mülteciler, mültecilikleriyle de sömürüldü. Normal bir işçiye verilecek yevmiye ve aylıkların çok altında çalıştırıldılar. Kendilerine hiç bir sosyal hak tanınmadı. Çok basit nedenlerle işten çıkarıldılar. Ev sahipleri de normalin üstünde kira bedeli talep etti. Zaten düşük aldıkları aylıklarını ceplerinden çekip aldılar. Büyük şehirlerde bodrumlar bile, Suriyeli mültecilerle doldu.

Sermaye sahipleri, mülteci fakir ve yoksulu, kendi sermayelerine sermaye katmak için basamak yaptılar. Sırtlarına basıp biraz daha yükselmeye çalıştılar. Sömürge ülkeleri de mültecilere mülteci katmak için sürekli savaşı kızıştırdı. Canı sıkılan, askeri imkân ve silahlarını onların toprakları üzerine denedi.

Bir ülke kalkınmaya çalışırken, halkının refah seviyesini yükseltirken, zaten yoksul olan ülkeleri istila ederek, sömürerek, bunu beceremediğinde fitne ateşini körükleyerek, o ülkenin şehirlerini harabeye çevirerek, bina ve işyerlerini baykuşlara yuva yapması mı gerekiyor? Gerçi bombalar altında baykuşlar bile öldü veya göç etti ya!

Sermaye sahibi ile yoksulun barışık olması, kardeş gibi yaşaması, sermaye sahibinin kazancını fakir ve yoksul ile paylaşması ancak İslâmi bir anlayış ve yönetimde mümkündür. Bunu, İslâmi anlayışı olmayanlardan beklemek; kurda, kuzuya dokunma, ona iyi davran, yiyeceğini ve içeceğini paylaş demekten farksızdır.

Kurdun saldırganlık ve aç gözlülüğünü biliriz. Girdiği sürüde bir tane sağ koyun bırakmayıncaya kadar avını boğazından yakalayıp öldürür. Bir tanesini bile sağ bırakmaz. İşte bu sermaye sahipleri ve sömürgeci ülkeler bu kurtlardan da saldırgandır.

Sermaye sahiplerini ve sömürgecileri, yoksulla ekmeğini paylaşmaya davet, belki iyi bir niyettir. Ancak aynı zamanda saflıktır. Çünkü ancak Allah'ın azabından korkusu olanlar yoksul ve fakirle ekmeğini paylaşabilir.

İslâmi bir yönetimde zekât müessesi vardır. Allah zenginin malına fakir ve yoksulun hakkından bir pay koymuştur. Bu hakkı eda etmeyi de İslâm olmanın beş şartından biri yapmıştır. Fakire de nisap miktarı gibi bir sınır koyarak belli bir sermayeye ulaşmadan zekât mükellefi yapmamıştır. Bunun dışında infak müessesi koymuş yoksula, miskine ve fakire sahip çıkmayı sarp yokuşu aşmak ve kaşları çatık günün azabından kurtulma vesilesi görmüştür. Bu şekilde daima fakir ve zengin arasındaki uçurumu kapatmaya çalışmış, fakirin daima fakir kalmasına, zenginin de sürekli zenginleşmesine müsaade etmemiştir.

Zenginler kulübünün oluşmasına müsaade etmemiş. Zengin ve fakiri aynı sofrada buluşturmuştur. Bunun en bariz örneği, sadece iki yıl yönetimde kalan Ömer bin Abdulaziz`in dönemidir.

 Dünyanın Ömer bin Abdulaziz gibi liderlere ne kadar çok ihtiyacı var.

Yazarın Diğer Yazıları