Borçlu musunuz, alacaklı mı?
İslam`da alınan borcun tüketim ya da üretim için alınması arasında bir fark yoktur. Borcu alan kimse, bunu tüketim için alıyorsa ve zorunlu ihtiyaçları için kullanacaksa, bu durumda aldığı borcu daha fazlası ile ödemesi doğru değildir. Bu kişinin borcunu ödeyebilecek duruma gelip borcunu ödemesi yeterlidir. Eğer aldığı borç bir şeylerin üretilmesi ve bir ticaret yapılması amacı ile ise, elde olunan kar kişinin bu hususta sarf ettiği gayret iledir. Yoksa borç olarak aldığı mal ona kâr getiriyor değildir. Bu kişi borcunu öderken aldığı miktar kadar ödeyecektir. Ancak farklı olan durum şudur: Eğer mal kar ve zarara katılmak için alınmış ise; yani bir ortaklık söz konusu ise, durum değişir. Bu durumda borçlu ile alacaklının aralarında yapmış oldukları anlaşmaya göre kar veya zarar paylaşılacaktır.
İslam zorunlu ihtiyaçları nedeniyle sıkıntıya düşen bir kimsenin sıkıntısını ortadan kaldırmak için devreye girer. Tüm hallerde sıkıntı içerisinde olan kişiye varlıklı kişilerin borç vermesini emreder. Borçlu olan kişi aldığı borcu ödemede güçlük çekiyorsa, sıkıntıda ise, ona borcunu ödeyebileceği geniş bir zamana kadar süre verilir.
“…Ona borcunu kolayca ödeyeceği geniş bir zamana kadar süre verilir.” (Bakara 280)
“Sattığında, satın aldığında ve alacağının ödenmesi istendiğinde, müsamahalı davranan kimseye Allah rahmeti ile muamele etsin.” ( Buhari, Tilmizi)
“Borcunu ödemekte sıkıntı çeken kimseye süre tanıyanı ya da borcunu imkân nispetinde kendisine bağışlayanı, Allah Teâlâ başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, kendi arşının gölgesinde gölgelendirir.” (Tilmizi)
Alacaklı olan kişinin durumu böyledir. Borçlu olan kişide borcunu ödemek için gayret etmelidir. Kendisini borçtan arındırıp temizlemelidir.
“Kim başkalarına ait bir malı borç alır da, bunu (aldığı gibi) ödemeyi isterse, Allah Teâlâ bu kimsenin aldığı borcu ödetir. Kim de o malı yok etmek niyetiyle alırsa, Allah Teâlâ da onu telef eder.” (Buhari)
Ödemek amacıyla borç alan kimse, kazanmak için ve bundan rızık elde etmek için çalışır ve gayret gösterir. Kaldı ki ciddi ve samimi bir şekilde azim gösteren de, çoğunlukla kazanır. Kişi borç aldığı zaman, ödemeye niyeti yoksa bu kişinin başkasına ait mallarla bedava yaşamaya niyeti varsa, çalışmayıp oturur. Bu sefer tembellik başlar. Artık bu kişinin amacı kalmaz. Aldığını da yer bitirir. Daima başkalarına muhtaç kalır. Sürekli başkalarından borç alır ve bir gün gelir borç batağında yok olup gider. Yok, eğer durumu düzeldiği halde hala borcunu ödemeyip geciktiriyorsa, bu sefer bu zulme dönüşür.
“ Varlık sahibi kimsenin borcunu geciktirmesi zulümdür.” (Buhari)
Adamın biri Resülulah`a: “Eğer Allah`ın yolunda öldürülürsem, Allah benim günahlarımı bağışlar mı?” diye sorar. Resülullah: “Evet, eğer savaşırken sabreder, sevabını bekler, ileri atılıp geri dönmeyerek öldürülecek olursan, böyledir” diye cevap verir. Sonra ardından Peygamber (s.a.v.) o kişiye: “Sen ne demiştin?” diye sorar. Adam da sorduklarını tekrarlayınca, bu defa Hz. Peygamber (s.a.v.): “Borç müstesnadır. Zira Cebrail (a.s.) bana böyle bildirdi” diye buyurur.
Görülüyor ki, borcunu ödeyebilme imkânına sahip olan bir kimse, Allah yolunda cihad eder, geri dönmeyip bu uğurda öldürülürse bile kurtulamamaktadır. Çünkü borç kişinin boynunda sadece Allah`a ait bir hak değildir. Başkalarının da bunda hakkı vardır. Fakat borcunu ödeyemeyecek durumda olan kimse için durum farklıdır. Buna zekât bile verilebilir.
“Sadakalar ancak fakirler,…borçlular içindir.” (Tevbe 60)
Rabbim borçlulara tez zamanda borcunu ödeyebilme kuvvet ve azmi versin.
Selam ve dua ile..