Adaleti göremeyecek miyiz?
Adalet anlayışından yoksun bir sisteme sahibiz. Bir kuruma hak ederek yerleşmek neredeyse mümkün olmuyor. Sistemde buna müsait olarak düzenlenmemiş. Sınav sistemine adil ölçüler konulmamış. Mülakatlarda çoğu zaman adamı olan kazanıyor. Adamı olmayan ise açıkta kalıyor. Mülakatlarda üç kişinin dudağından çıkacak söze göre kazanıyor ya da açıkta kalabiliyorsunuz. Mülakat sisteminin kimi kurumlarda yaygınlaştırarak devam ettirilmesi mülakatta yer alan kişilerin yandaşını veya kendi düşüncesine sahip olan kişileri işe almasına sebep oluyor.
Üniversitelere akademisyen, araştırma görevlisi vb. şu ana kadar ALES sınavından sonra mülakat ile alınıyordu ki bir profesör aklına koyduğu sevdiği ya da yandaşı olan kişiyi tercih ediyordu. Bu kişi kademe kademe yükseliyor, memleketin başına akademisyen, araştırmacı, eğitmen vb. yapılıyordu. Kimi üniversitelerdeki fakültelerin bir bölümüne baktığınızda bölüm başkanından araştırmacısına kadar hemen hemen hepsinin aynı düşünceyi paylaşan kişilerden oluşması kesinlikle tesadüf değildir. Mülakatlarda kör sağırda biliyor ki büyük haksızlıklar yaşanıyor. Bazen hak eden kazanmazken hak etmeyen kazanabiliyor.
Sene 92`de girmiş olduğum imamlık sınavının mülakatında jüriye konan İmam Hatip Lisesi müdürü daha içeri girmemle beraber juri başkanına “bu adam üniversiteyi kazanıyor buna imamlık vermeyelim demesi” bu haksızlık örneklerinden sadece biridir.
Haksızlıklar sadece mülakatlarla sınırlı değil, daha yakın zamanda birilerinin yandaşlarına Üniversite, KPSS gibi hayati önem taşıyan sınavlarda soru sızdırması herkesin malumudur. Hatta haksız yere soruları alan birisinin ben tıp fakültesini kazandım. Ancak, içime sinmediği için tıp fakültesini okumayı bırakıp tekrar sınava girdim, itirafında bulunması, vicdan azabı çekip de okuduğu bölümü bırakanlardan sadece biridir.
Kişi hak etmediği halde bir bölüme yerleşiyorsa ya da binlerce kişi sırada beklerken kendisi bir kuruma yerleşiyorsa, ömrü boyunca yediği kul hakkından nasıl kurtulacak? Bütün bu insanlardan nasıl helallik dileyecek? Helallik dilese bile herkes hakkını helal edecek mi? İnancı olmayan kişi için belki kul hakkının bir anlamı olmayabilir. Belki bu kişi Mahşerde yaptığının hesabını vereceğine bile inanmıyordur. Ancak inanan kişilerin bunu yapmasını nasıl izah edebiliriz?
Mülakatta ya da bir sınavda, adamına kazandırmanın ihaleye fesat karıştırmaktan ne farkı vardır? O da adamını ayarlayıp belli bir miktar teklif ettikten sonra o ihaleyi kazanmıyor mu? Bu ihaleyi kazananların senelerce o ihaleyi bitirmedikleri, bitirseler de yarım yamalak bıraktıkları da malumunuzdur.
Bu memleket adalet görmeyecek mi? Sadece ismimize adalet kelimesini koymamız ya da ismimizin Müslüman olması yeterli midir?
Elbette ki yeterli değildir.
Adalet herkese ama herkese adil davranmakla mümkündür. Belediye seçimlerine girdiğimiz şu günlerde, seçimlerde galip olacakların :“Ben buradan oy alamadım. Öyleyse buraya hizmet götürmem” söylem ve uygulamaları ile de karşı karşıya kalacağız. Adalet kendisine oy verene hizmet götürüp oy vermeyene hizmeti götürmemek midir?
Ömervari düşünen birileri bu memleketin başına gelmeyecek mi? Her alanda olduğu gibi belediyecilikte tüm adaletsizlikleri ortadan kaldıracak birilerine şahitlik edecek miyiz?
Bunu 30 Mart seçimleri gösterecek.
Hz. Ömer`in hilafeti ve diğer her dört halifenin yönetimi adalet üzerine inşa edilmişti. Gelir kaynakları halkın hizmetine sunulmuştu. Dört halife döneminin bir benzerini Ömer bin Abdülaziz döneminde görüyoruz. İki yıl gibi kısa dönem zarfında İslami adaleti tüm İslam topraklarına hâkim kıldı. Zekât verilecek tek bir fakir kalmadı.
Şüphesiz İslami sistem evrenseldir ve kıyamete kadar hükmü devam edecek bir sistemdir. Her zaman ve mekânda uygulanabilir. Adaleti sağlanabilir. Yeter ki bu görevi yerine getirecek kişi ve kuruluşlar olsun.
Sınavlarda, kurumlara memur alımında ve her alanda adil bir yönetime kavuşmak ve 30 Mart seçimlerinde belediye başkanlıklarına adalet ile hükmedecek kişilerin seçilmesi temennisi ile Allah`a emanet olun.