• DOLAR 34.67
  • EURO 36.338
  • ALTIN 2940.971
  • ...

Emperyalist ülkeler siyonist israil ile birlik olup tüm güçleri ile Müslümanlara saldırıyor. Siyonist onlardan aldığı güç ile etrafındaki tüm ülkelere saldırıyor ve acımasızca katliamlar gerçekleştiriyor. Gerçekleştirdiği bu katliamlarla ilgili kendisine en ufak bir söz dahi söylenemiyor. Kendisine destek çıkan ülkelerin liderlerinden biri en ufak bir söz söylediğinde siyonist ülkenin sözde başbakanı onu hemen hizaya getiriyor.

Siyonist israil arkasına aldığı emeryalist ülkelerle saldırılarının dozajını artırdıkça artırıyor. Gözüne kestirdiği her muhalifinin önde geleninin üzerine tonlarca bomba yağdırıyor ve orada yaşam adına bir şey bırakmıyor. Ona karşı bir saldırı olduğunda emperyalist ülkeler hep birlikte saldıran tarafın karşısında yer alıyorlar. Bu halleri ile tek ümmet olduklarını ve vahdet içerisinde olduklarını ortaya koyuyorlar. Zaten küfür tek millet değil midir?

Emperyalist kâfir ülkeler tek millet, tek ümmet olduklarını ve vahdet içerisinde olduklarını yaptıkları ile ispatlıyorlar. Peki ya Müslümanlar bunu ispatlayabiliyor mu?

Müslümanlar, gözleri önünde Müslüman beldelerine saldırılıyorken, çocuklar, kadınlar, hiçbir suçu olmayan sivil insanlar bombalar altında parçalanıyorken, fer‘i meselelerde birbirine düşmüş hala mezhebi, ırki ve menfi duygular içerisinde kardeşlerini kötülüyorlar. Dillerinin ayarını bilmeyip konuşuyorlar. Kalemlerinin ölçüsünü bilmeyip sosyal medyalarda yazıp çiziyorlar. Söz ve yazıp çizdiklerinin ümmetin vahdetine ne kadar zarar verdiğinin ne yazık ki şuurunda değiller. Bu yaptıklarıyla ne kadar emperyalist ülkeler ve siyonistin işine yaradıklarının farkında değiller. Hâlbuki Allah (c.c.) bu konuda ümmeti uyarıyor ve şöyle buyuruyor:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin.” (Âli-İmrân, 3/103). “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşenler gibi olmayın” (Âli-İmrân, 3/104) Allah, daha birçok âyette biz Müslümanlara vahdeti emrediyor. Tefrika ve ayrılığa karşı bizi uyarıyor. Konuşan her Müslüman, yazan ve çizen her bir ümmetin ferdi konuşurken veya yazıp çizerken ümmetin vahdetini sağlayıcı mı yoksa bozucu mu konuşup yazdığını iyice fehm ettikten sonra konuşmalı veya yazıp çizmelidir. Aksi takdirde konuştuğu, yazdığı ve her çizdiği şeyden mesul olup hesaba çekilecektir. Zaten âyetin devamında tefrika ve ayrılığa düşenleri, bunu körükleyenleri ve emperyalist siyonistlerin değirmenine su taşıyanları “onlar için çok büyük bir azap vardır” (Ali İmran 3/103) şeklinde uyarmakta ve tehdit etmektedir.

Müslümanların, işlenen siyonist zulme karşı takınacağı üç tavır vardır. Ya eli ile destek verecek, buna gücü yetmiyorsa dili ile düzeltecek, buna da gücü yetmiyorsa kalbi ile buğzedecektir. Ki bu da imanın en zayıf noktasıdır. Bunun aşağısı veya zıttı bir Müslüman için düşünülemez ve uygun değildir.  Müslümanın her ne surette olursa olsun aleyhinde olmak diğer yanı ile emperyalist siyonistin yanında yer almaktır. Müslümanların vahdetini bozma, kalelerinde gedik açmak veya gemilerinden bir tahta koparmaktır.

İslam üst kimliktir. İslam’ın şemsiyesi altında olan herkes, dili, ırkı, rengi, coğrafyası, mezhebi, tarikatı, cemaati ne olursa olsun kardeştir. Kâfir olanın zaten bu kardeşlik dairesi içerinde yeri yoktur. Allah, kimin imanının geçerli olduğunu, kimin cennet veya cehennem ehli olduğunu en iyi bilendir.

Allah bizi Müslümanların aleyhinde durarak Müslümanların vahdetini bozan ve kâfirlerin değirmenine bilerek veya bilmeyerek su taşıyanlardan eylemesin. Amin.