Tembel Olma Hastalığı
Tembellik, kişinin bir işi yaparken ağır davranması, istemeye istemeye yapması ve gevşeklik göstermesidir.
Bir işte gevşek ve tembel davranmanın çeşitli sebepleri olabilir. Tembel kişi ya o işin gereğine ya da yaptığı zaman göreceği mükâfata, yapmadığı zaman göreceği cezaya tam olarak inanmaz. Ya da farkında veya farkında olmadan başka işlerle uğraşma, asıl olanı yapmanın önüne geçtiğinden asıl olana gereği gibi ilgi göstermez.
Müminin hayatındaki en önemli amel namazdır. Bu sebeple mümin namazını aşkla, şevkle ve içten kılar. Namazını Allah için kılar. Sevabını ve mükâfatını alacağını yapmadığında ise cezasını alacağını bilir. Namazını her işten daha önemli görür ve bilir. Bu sebeple namazında gevşeklik ve tembellik göstermez.
Kur’an’da namaza gevşek kalkmak, münafıkların alametlerinden sayılmıştır. Onların namaza gevşek kalkmaları; namazın gereğine ve karşılığında görecekleri mükâfata tam olarak inanmamalarındandır. Bu sebeple namaz kılma, özellikle yatsı ve sabah namazları onlara ağır gelir. Hz. Peygamber, “Sabah namazının ucundaki mükâfatı bilselerdi sürüne sürüne bile olsa sabah namazına gelirlerdi” (Ebû Dâvûd, salât, 47) buyuruyor.
Tembellik, gevşekliktir, gevşeklik ise rahatına düşkün olmaktır. Münafıkların sabah namazını sevmemesi, yatak ve uykudaki rehavetten olmak istememelerindendir. Rehavet arttıkça, gevşeklik ve tembellik de artar. Bu gevşeklik ve tembellik o kadar artar ki namaz kılınsa da son ana ertelenir. Yarım yamalak, sıkışık bir abdest, kıraat, kıyam, rükû ve secdelerinin hakkı verilmeden kılınır. Rükû ve secdelerde itminana ulaşılmaz. Dolayısıyla namaz eksik kalır.
Mümin ise namazını en iyi bir abdest, vaktinde, huşu içerisinde, kıyam, kıraat, rükû ve secdesine riayet ederek kılar. Rükû ve secdede itminana ulaşır.
Dava ve davet hizmetlerinde gevşeklik ile namazda gevşekliğin birbirinden farkı yoktur. Kişinin dava ve davet işlerinde gevşek ve tembel davranması ya davasına olan imanın eksikliğinden ya da yapacağının karşılığında alacağı mükâfatı, yapmadığında alacağı cezayı küçük görmesinden kaynaklanır.
Dünya ile aşırı uğraşma, dava ve davetin önüne geçebilir. Neticede dünya ve dünyalıkta görülen rehavet; dava ve davetin neticesinde elde edilecek mükâfattan ve rehavetten büyük görülebilir. Bu sebeple dünya ve dünyalıkla uğraşmada çalışkan ve girişken davranılırken, dava ve davetle uğraşmada gevşek ve tembel davranılır.
Hz. Peygamber, “Allah’ım acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” (Buhârî, isti’aze, c. 8, s.79.) diye dua etmiştir.
Tembellik bir yönüyle acizliktir. Gücü yettiği halde bir iş yapmada acizlik göstermektir. Bu da mümin ve müminleri zayıflatır. Güç ve kuvvetlerini düşürür. Hâlbuki Allah zayıf ve güçsüz müminleri değil güçlü ve kuvvetli müminleri sever.
Tembellik, çalışkanlığın zıttıdır. Allah’ın rızası ve cenneti tembellikle değil çalışkanlıkla elde edilir. Dünyalık kazanmada dahi tembel olan değil çalışkan olan kazanır. Tembel kişi tembel davrana davrana muhtaç duruma düşer, veren el değil alan el konumuna düşer. Bu da izzet ve kıymetini düşürür. Onu insanların arasında değersizleştirir.
Büyük hedeflere tembel ve gevşek insanlar değil, çalışkan ve girişken insanlar ulaşır. Müminin hedefi büyüktür. İslam’ı tüm mahalle, belde, il ve ilçelere, dahası tüm dünyaya hâkim kılmak gibi bir hedefi vardır. Bu sebeple mümin, üzerindeki tembellik ve gevşekliği atmalı, Allah için ayağa kalkıp dava ve davet uğrunda çalışıp çabalamalıdır.
Allah’ım tembellik ve gevşeklikten sana sığınırız. Âmin.