• DOLAR 32.792
  • EURO 35.305
  • ALTIN 2467.275
  • ...

Masanın başına oturup da farklı bir şeyler yazmaya elim varmıyor. Farklı bir şeylerden bahsedemiyorum. Vaaz kürsüsüne oturup farklı bir şeylerden bahsedince kendimi suçlu hissediyorum. Elimi dua için kaldırdığımda kendim ile veya farklı bir mesele ilgili dua edemiyorum. Çünkü Refah, Gazze, Filistin bombalanıyor, yakılıyor, yerle bir ediliyor. Hem de içindekilerle beraber.

Tonlar ağırlığındaki bombalar sözde güvenli olarak addettikleri çadırların üzerine bırakılıyor. İçinde çocuk, kadın, yaşlı, hasta her kim varsa öldürülüyor. İnsanlar ateşler içerisinde diri diri yakılıyor. Yüzlerce insan tüm dünyanın gözü önünde vahşice, gaddarca, canice, zalimce şehit ediliyor. Vahşinin vahşiliğini, gaddarın gaddarlığını, caninin caniliğini, zalimin zalimliğini kelimelerle izah etmek mümkün değil.

Tepkimizi ortaya koymak için kimi zaman yürüyüş, gösteri, miting, protesto, basın açıklamaları yapıyoruz. Fakat bunlarla bu vahşet durmuyor.

Beddua ediyoruz. Beddualarla da vahşet durmuyor.

Dua ediyoruz. Dualarımız da henüz etkisini göstermedi. Binler değil belki milyonlar dua ediyor. Sadece tenhalarda, evlerde, camilerde veya meydanlarda değil, haccın yaklaştığı şu günlerde Mescid-i Nebevî’de, Ravza’da, Kâbe’de ve Mescid-i Haram’ın her noktasında dua ediliyor. Fakat bu dualar da henüz tesirli olmadı.

Eksik olan bir şeyler var. Yoksa çoktan dualar kabul olmuş ve bu savaş durmuştu. Ya samimiyetimizde bir eksiklik var. Ki bu kesindir. Çünkü samimiyet namına henüz hiç bir şey ortaya koymamışken duanın kabulünü beklemek doğru değildir. En basiti, siyoniste birebir destek olan bir ürünü, bir birey olarak hayatımızdan, bir esnaf olarak iş yerimizden kaldırıp boykot ettik mi? Hayır… Öyleyse kelimeler tükenmiştir. Söz söylemeye, dualarımız kabul olmuyor demeye hacet yoktur.

Dua ile birlikte samimiyet, samimiyet ile birlikte ihlâs, ihlâs ile birlikte fedakârlık şarttır. Bombalar altında öldürülüp yakılan kardeşlerimiz samimiyetlerini de, ihlâslarını da fedakârlıklarını da ispatladılar. Şehit olanlar son nefeslerini vermeden, Rablerinin ikramlarına mazhar oluyorlar ve: “Ah keşke halkımız, Müslümanlar ve tüm insanlar bizim şu anda ne tür ikramlara mazhar olduğumuzu bilselerdi” diyorlar. Onlar kazandılar, kazanıyorlar.

Fakat bizler, henüz samimiyet, ihlâs ve fedakârlığımızı ispatlamadık. Dualarımız da belli ki yüzümüze geri dönüyor. Rivâyetlerde, Hz. Musa’nın (a.s.) kavmi ile beraber yağmur duasına çıktığı fakat yine de yağmurun yağmadığı geçiyor. Hz. Musa (a.s.), Rabbine sebebini sorduğunda, “içinizde günahkâr biri var. Ondan sebep duanız kabul olmuyor” cevabını alıyor. Hz. Musa (a.s.): “Allah’ım! Onu bize göster cezalandıralım” dediğinde, Allah (c.c.): “Hayır hep beraber önce tövbe edip istiğfarda bulunun, duanızı öyle kabul edeyim” buyuruyor.

Bizim içimizde günahkâr biri değil, binlerce, milyonlarcası var. Dahası hepimiz günahkârız. Hangimiz masumuz ki? Öyleyse, dualarımızın kabulü için tövbe edip istiğfarda bulunalım. Sonra da samimiyet, ihlâs ve fedakârlığımızı ortaya koyalım. O zaman inşallah dualar kabul olur. O zaman Siyonist israil ve en büyük destekçisi ABD yönetimi cezasını ve belasını bulur.

O zaman mücahitlerimizin zaferleri ile gönlümüz ve kalbimiz sürurunu bulur.  

Mevla’m ihlâs, samimiyet, fedakârlık, tövbe ve istiğfarıyla duaları kabul olanlardan eylesin. Mevla’m tez zamanda mücahitlerimize zaferler nasip eylesin. Amin