• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Gecelerin kısa, gündüzlerin uzun olduğu bir zaman dilimi içerisindeyiz. Özellikle geç saatlere kadar uyumayanlar için uykuya ayrılan zaman kısa olabilmekte dolayısıyla sabah namazına uyanmak zorlaşmaktadır. Bu sebeple sabah namazlarında boş olan cami ve mescitler iyice boşalmakta, saflar kısaldıkça kısalmakta ve hatta kimi kenar mahalle camilerinde imam yalnız başına kalabilmektedir.

Mesele sabah namazı ve cemaatle kılınması olunca, münafıkların hiç sevmediği sabah namazı olduğu rivâyetlerde geçmektedir. Çünkü bu namaz uykunun en tatlı olduğu, insanın bedenen rehavet içerisinde olduğu bir vakitte kılınmaktadır. Bu sebeple kaçırma ihtimali yüksek olabilmektedir.   

Bir ev düşünün ki sabah namazı vakti girdiğinde ev halkından hiç kimse uyanmamakta, tam bir gaflet hali yaşanmakta, bir mahalle düşünün ki eli öpülesi birkaç yaşlıdan başkası camisinin kapısından içeriye girmemektedir. Koca bir şehir düşünün ki tüm camilerinde sabah namazını cemaatle kılanların sayısı şehir nüfusunun yüzdeliğine bile ulaşmamaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki sabah namazı ve cemaatle kılınmasının önemi anlaşılmamış. Ya da bunu anlatacak ve fehmettirecek olanlar fiili ve kavli olarak örneklik teşkil etmemiştir. Kişinin yapmadığı bir ameli anlatması ve kavratması zordur. Anlatsa da pek etki etmeyeceği kesindir.

Sabah namazı ve cemaatle kılınması ile ilgili Allah’ın Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Sabah namazını cemaatle kılan Allah’ın güvencesindedir. Sakın Allah, güvencesi altında olan bir şeyden dolayı sizi takibe almasın. Çünkü Allah güvence verdiği bir şeyden dolayı kimi takip ederse, onu yakalar sonra da onu yüzüstü cehenneme atar.” (Müslim, Mesâcid, 261, 262)

Allah’ın Resûlü (s.a.s.) başka bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunu yapabilmek için kura çekmek zorunda kalsalardı kura çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı ve sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi. (Buhârî, Ezân, 9, 32)

Hz. Peygamber (s.a.s.): “Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar sevap olduğunu bilselerdi emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi” (Buhârî, Mevâkit, 20) buyurmaktadır.

Sabah ve yatsı namazlarındaki gevşeklik hali münafıkların halidir. Bu hal müminlerin ve hassaten dinini fehm etmiş insanların hali değildir. Mümin hiçbir hal ve davranışıyla münafığa benzeyemez. Öyleyse tüm namazlar ve hasseten sabah namazına ve cemaatle kılınmasına önem verilmelidir. Herkes kendisini vazifeli bilerek aile efradını bu konuda sabah namazını kaçırmayacak hazırlık ve teyakkuza koymalı, sabah namazına Hz. Peygamber’in (s.a.s.) her sabah Hz. Ali’nin (r.a.) evinin önünden geçerek kapılarını çalıp sabah namazına uyandırdığı gibi uyandırmalıdır. Camiye götürülebilecek yaşta olanların elinden tutup okula götürdüğü gibi camiye götürmelidir. Ailece namazın kılınabildiği camilere bayanlar dâhil aile efradının tamamıyla beraber kimi zaman katılmalıdır ki diğer insanlara da örnek teşkil edilebilsin.

Mevla’m bizi ve ehlimizi namazını ve hassaten sabah namazını kılan kullarından eylesin.