Sert ve Katı Kalpli Olamayız
Allah (c.c.) Resûlü’ne: “Sen onlara Allah’tan bir rahmetle yumuşak kalpli davrandın. Eğer onlara sert ve katı kalpli olsaydın, etrafından dağılıp giderlerdi” buyuruyor. (Âl-i İmrân, 3/159)
Allah (c.c.), Resûlü (salallâhu aleyhi ve sellem) üzerinden bize ahlak kurallarından biri olan müminlere karşı sert ve katı kalpli olmamayı tam aksine yumuşak kalpli olmayı öğretiyor.
Sert ve katı kalpli kimse, bazı güzel erdemlere sahip olsa da bu sertlik ve katılığından dolayı çevresinde nefret uyandırır. İnsanlar böyle bir kimseyi dinlemek istemez ve arkadaşlığına katlanmaz. Hz. Peygamber’in (salallâhu aleyhi ve sellem) bu kötü özelliği taşıması düşünülemez. Bu âyet, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) büyüklüğünü, yüksek ahlâkını ve yüreğinin katı olmadığını, aksine şefkat ve merhametle dolu olduğunun ispatıdır. Allah’ın (c.c.) kendisine lütfettiği bu özellikleri sayesinde arkadaşlarına, özellikle Uhud savaşında emrine muhalefet ederek İslâm ordusunun yenilmesine sebep olanlara dahi merhametli davranmıştır. Eğer onlara karşı katı ve sert kalpli davransaydı, onları sert bir şekilde cezalandırsaydı, çevresinden dağılıp giderlerdi.
İnsanlar sürekli şefkatli üstün bir gözetime, güler yüzlü bir hoşgörüye, kendilerini saran bir sevgi atmosferine, bilgisizlikleri, zayıflık ve eksiklikleri yüzünden sıkmayan bir yumuşaklığa ihtiyaç duyarlar. Ayrıca, kendilerine veren, fakat onlardan bir şey beklemeyen; üzüntüleriyle ilgilendiği halde, kendi derdiyle onları üzmeyen; yanında her zaman, ilgi, gözetim, şefkat, hoşgörü, sevgi ve hoşnutluk buldukları büyük bir kalbe muhtaçtırlar. İşte Resûlullâh’ın (salallâhu aleyhi ve sellem) kalbi böyle bir kalpti. Bir kerecik olsun kendi şahsı için onlara kızmadı. Beşeri zaaflarından dolayı onlara karşı kalbinde bir sıkıntı hissetmedi. Hayatın nimetlerinden hiçbir şeyi kendine mal etmedi. Tam aksine, elinde ne varsa hepsini büyük bir hoşgörü ve cömertlikle onlara verdi. Yumuşaklık, iyilik, şefkat ve yüce sevgiyle onları sardı. Bütün bunlar, O'na ve ümmetine Allah’ın (c.c.) bir rahmetiydi.
Sertlik ve katılığın zıttı nezakettir. Sertlik ve katılığın aksine insanı yücelten ve ona güzellik katan bir değerdir nezaket. Mümin’de bulunması gereken özelliklerin başında gelir. Çünkü mümin basit bir kimse değildir. Onun yüklendiği bir vazifesi ve temsil ettiği bir dini vardır. Bunun için mümin öncelikli olarak nezaket sahibi olmalıdır. İnsanlara bazı şeyleri kabul ettirmenin ön şartı da budur.
Peygamberimiz (salallâhu aleyhi ve sellem): “Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri halde, kimsenin önemsemediği fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir. Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” (Buhârî, Eymân, 9)
Başka bir hadislerinde Peygamberimiz (salallâhu aleyhi ve sellem): “Kime yumuşaklıktan bir nasip verilmişse, ona hayırdan da bir nasip verilmiştir. Kendisine yumuşaklıktan bir nasip verilmeyen kimseye ise hayırdan bir nasip verilmemiştir.” (İbn Hanbel, Müsned, VI, 159)
Mevlâna: “Siz ne kadar bilirseniz bilin, sizin bilginiz karşınızdakine anlatabildiğiniz kadardır.”
Denilmiştir ki: “Huşunet, ağaçları deviren kasırga rüzgârına benzer. Rıfk ve nezaket ise çiçeklerin açılmasına yarayan serin ve tatlı nesime benzer.”
Şair diyor ki:
Güzel bir maksadı temin eğer maksut ise sence,
Hazer kıl, muhterem dostum, bu beyhude huşunetten.
Mevla’m, bizleri sert ve katı kalpli olanlardan değil, rıfk ve nezaket ehli olanlardan eylesin. Âmin.