• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bir yanlışı yıllar sonra fark etmek telafisi zor sonuçlar doğuruyor. Bunun en net ve acı tablosu Türkiye ve İran`ın Suriye politikalarıdır. Meseleye akl-ı selim ile yaklaşmayıp “ortak uzlaşı” çizgisinden ziyade kendi küçük hesaplarının peşinde koşup, belirledikleri yolun sancılarını şu an çekiyorlar… Aynı şekilde bugün yolun başı olan Kuzey Irak dediğimiz Irak Kürdistan`ındaki “referandum” gerginliğidir. Türkiye ve İran`ın sonradan pişman olacakları “ümmet anlayışına zarar veren” bir yola düşmekten üzüntü duyuyoruz.

Türkiye açısından meseleye baktığımızda; Kuzey Irak`la ilişkisi ve ticari hacmi faydalı olan bir konumdadır. Şimdiye kadar da ilişkiler hem siyasi hem de ekonomik anlamda çok iyi bir seviyede duruyor. Suriye savaşıyla birlikte Türkiye`ye dost kalmadığı bir dönemde çok iyi ilişkilere sahipler. Şimdi bu referandumla birlikte hamaset söylemleriyle ortalık geriliyor. Oysa PKK`nın zihin kodlarını taşımayan bir bağımsız Kürdistan, Türkiye için en büyük dost olabilir. Mesut Barzani`de bu pozisyonda duruyor. Peki, Türkiye`nin böyle bir fırsatı varken, referanduma karşı hem ekonomik hem de askeri yaptırımı dahi gündemine almasının nedeni nedir?

Hükümet bir taraftan iç dinamiklerdeki MHP`nin “milliyetçi” bakışını hesaplayarak 2019 seçimlerini düşünüyor. Diğer taraftan Astana görüşmelerinde İran`ın referandum konusundaki hassasiyetlerini düşünüyor. Çünkü İran`ın, Irak Merkezi Hükümeti üzerindeki etkisi ve bu pozisyonunu kaybetmemek adına bağımsızlığa karşı çıktığı biliniyor. İran, Kürdistan bağımsızlığını kırmızıçizgi olarak görüyor. Kerkük petrolünün kimin elinde kalacağı ise bunların üzerine tuz biber oluyor. Merkezi hükümetle hareket eden İran, Astana`da bu hassasiyetini dile getirerek Türkiye`yi bu konuda istediği noktaya çekmiş bulunuyor. Türkiye ve İran Astana`da aynı masada Suriye`de yanlış yaptıkları politikalarını düzeltmeye çalışırken, Irak Kürdistan`ı üzerinden aynı hataya düşüyorlar.

Bugün itibariyle iki devlet de ABD`nin oyununa geliyor. Ya da ABD`nin istediği noktaya geliyorlar. Tıpkı Suriye`de onları çektiği nokta gibi… Bugün onların başına bela olmuş PYD/PKK`nın, ABD eliyle önü sonuna kadar açılıyor. ABD, PKK/PYD`nın zihin kodlarından ayrı hiçbir Kürt devletini istemez. Suriye ve Irak`ta PYD/PKK`yı büyütmek istiyor ve peşmergeler de dâhil bütün Kürtlerin temsilcisi olarak göstermeye çalışıyor. Onlardan ayrı olan ve PYD/PKK`yı sevmeyen peşmergeleri onların kucağına itmek istiyor. Tam bu noktada Türkiye ve İran ABD`nin ekmeğine yağ sürüyor.

Netice olarak; Türkiye ve İran, referandum karşıtlığıyla Irak Kürdistan`ındaki Kürtleri İsrail ve ABD`nin kucağına itiyor. ABD`nin kucağına itilen Kürt`ler de PKK/ PYD hâkimiyetine teslim edilmek isteniyor. Bu varsayımı gerçekleştirmek isteyen ABD, Kürt kimliğini PYD/PKK`yla özdeşleştirerek Türkiye ve İran`ın başına bela etmek istiyor. Bugün Suriye`de olduğu gibi… Bunun içindir ki Türkiye ve İran akl-ı selim hareket etmeli ve Irak Kürdistan`ında 25 Eylül`de gerçekleştirilmek istenen referanduma daha akılcı yaklaşılmalı. Peşmerge`leri “ümmet!” ekseninde kazanmaya çalışmalılar. Kısa ve küçük hesapların peşine düştükçe emperyalist güçlerin oyuncağı konumuna düşerler/düşüyorlar.