Milletçiliğin Kaynağı Dindeki Fikri Ayrılıklardır
Tarih sürecine bakıldığında Avrupa halkının din konusunda fikri ayrılığa düşmeleri tamamıyla milliyetçiliği doğurmuştur. Düştükleri bu durum ikinci dünya savaşında birbirinden milyonlarca kişiyi öldürmelerine sebebiyet vermiştir. Birbirini katletme yolunu açan ana öğe; Hristiyanlıkta din rahiplerinin kendi guruplarındaki fikri ayrılıklarla başlamıştır. Özellikle Katolik ve Ortodoksların uygulamalarına dur diyen Protestanların da halkın dinden uzaklaşmasını engelleyememiştir. Zira Katolikler icra ettikleri dini uygulamalarla Avrupa halkını kiliseden tamamıyla uzaklaştırdı.
Halkı sömüren kilise, işi öyle bir noktaya taşıdı ki artık cennet tapularını bile dünyada satmaya başladılar. Çok ciddi meblağlara satılan cennet tapuları zengin sınıfı tarafından rahatlıkla alınırken fakir kesim bu tapuları bile almakta zorlanıyordu. Hatta kendi evinin ihtiyaçlarından ciddi manada kısıtlayan fakir halk bir cennet tapusunu almak için büyük bir zahmete katlanıyordu. Sonradan Martin Luther öncülüğünde Protestanlar kilisenin bu uygulamalarına karşı çıkıldıysa da halk kiliseye karşı tamamıyla güvenini kaybetti ve ondan uzaklaştılar…
Kiliseden uzaklaşan Avrupa halkları arasında milliyetçilik ön plana çıktı. Artık herkes kendi milleti için bir rol biçmeye başladı. Kendilerine biçilen rol neticesinde alan hâkimiyetine giriştiler. Milliyetçilik yükselişe geçmişti ve bu konuda verilen bedel çok ağır olmuştu. 1618’de başlayıp 1648 yılında biten “Otuz Yıl Savaşlarını” Avrupalılara yaşatmıştı ki tarihçiler bu savaşlarda milyonlarcasını birbirlerinden öldürdüklerini kaydetmişler.
Hatta o dönemdeki Almanya nüfusuyla ilgili söylenilen 21 milyondan 13 milyona kadar indiği biliniyor. Sadece bu durum bile nasıl bir vahşetin yaşandığını gösteriyor. Yani Avrupa’daki din konusunda fikri ayrılıkların neticesi milliyetçiliği ve çıkara dayalı bir tutumu doğurmuştur…
Fikri ayrılıkların ve milletçiliğin sonuçlarını bizzat yaşayan Avrupa bundan kurtulmak için geniş bir mutabakatın içine girdi. Bugün bile birçok ayrılıklarına rağmen BM, NATO, Avrupa Birliği gibi oluşumlarla bir olmayı hedefliyor. Hatta kendi okullarında milliyetçiliği “yüz kızartıcı suç” olarak işliyorlar.
Bir yandan milliyetçiliği yeni neslinin zihin dünyasından koparmaya çalışırken kendi yaşadıkları travmayı Müslüman coğrafyaya taşımak için her şeyi yapıyorlar. O günden beri Müslümanları topyekûn bir sömürü için; kendi yaşadıkları fikri hastalıkları İslam coğrafyasına taşıdılar ve hala taşıyorlar.
Avrupa’da yaşanan süreç maalesef zaman içerisinde Müslümanlar arasında da kendini göstermiş. Aralarındaki fikri ayrılıklar neticesinde Sünnilik ve Şiilik gibi akımlarla tezahür etmiştir. Bu durum halkı İslam’dan uzaklaştırma potansiyeli doğurmuştur. Bu potansiyeli oluşturan kesimlerde milliyetçilik duyguları ağır basmıştır. Buna kapılan gurup veya devletler artık ümmet endeksli değil millet endeksli düşünmeye başladılar.
Türkçülük, Arapçılık, Farsçılık, Kürtçülük gibi duygular üst seviyeye çıkmış ve herkes birbirini yok etme yarışına kapılmıştır. Bu durum ise İslam ümmeti için en büyük tehlikedir. Avrupa’nın hazırlamış olduğu “milliyetçilik tuzağı” dindeki fikri veya mezhebi ayrılıklarla İslam âleminde kendini göstermiştir…