• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Lisan-ı halimizle nefsimize hitap etmenin ve ona galebe çalmanın en sağlam yolu oruç tutmaktır. Sen bana hâkim değilsin, ben rabbimin buyruğu doğrultusunda seni alt edebilirim demek ne kadar da güzel bir haldır. Zira nefsi alt etmek çaba ister. Herhalde bunun en mücessem görünürlüğü oruçla onu terbiye etmektir. İslami literatürde nefsi açlıkla terbiye etmek en etkili yol olarak kabul edilmiştir. Nitekim kutsi hadiste şöyle buyrulur: Allah Teâlâ nefsi yarattığı zaman Sen kimsin, ben kimim? Buyurunca, Ben benim, Sen sensin demiş. Üç bin yıl ateşe atılmış, bin yıl orda kalmış, çıkınca cevabı yine aynı. Soğuk Cehenneme atılmış, bin yıl da orda kalmış, çıkınca cevabı yine aynı. Bin yıl aç bırakılınca, sonunda, “Sen benim Rabbimsin, ben senin aciz bir kulunum”(Buhari) demiş.

Bunun içindir ki oruç tutmak, nefsi terbiye etmek olarak kabul edilmiş. Lakin oruç, insanın kendini tanımasıdır. Benliğini aşmasıdır. Nefsin isteklerine set çekmesidir. Özgür olmanın adıdır. Sonsuz bir arzuya olan özlemin yansımasıdır… Yoksa oruç tutmak gün içerisinde sadece aç kalmak ve iftar zamanında tıka basa yemek değildir. Oruç madde âleminden soyutlanıp mana âlemine aşk beslemektir. İlahi aşka heveslenmektir…

Şunu unutmamalıyız ki nefis ve madde birbirlerinin ikizidir. Bunlarda maddeye bağlı insanın hayvani yönüne işaret eder. Sadece maddeye kapılan şahıs manayı kaçırır. Bu da kişiyi sürekli tutsak olma konumunda bırakır. Mana derinliğini kaybeden kişi, maddenin, yani nefsinin esiri olur. Bu nedenledir ki oruç tutan kişi, maddeyi temsil eden nefse dur demektir. Oruçla mana kefesinin madde kefesine ağır basmasıdır. Aslında Ramazan orucu bir ay boyunca madde âleminden mana âlemine kutlu bir yolculuktur. Bu kutlu yolculukta dur diyen nefse “sen bana hâkim değilsin, ben sana hâkimim” demektir.
Zaten insanı manevi özelliklerden soyutladığımızda geriye insan namına bir şey kalmaz. Belki birçok yönüyle insanın terbiye edilmesi ele alınabilir ama oruç bunun fihristi konumundadır. Nefsimiz, ilahi farziyetin verdiği yasaklarda yiyip içmek istiyorsa onu bu arzusundan kurtarmanın yolu onu gemlemektir. Zaten insanı hayvansal özelliklerden ayıran da bu değil midir?
Nefsin tekâmülü için tasavvufun üç temel kuralı anlatılmaktadır. Az yemek, az konuşmak, az uyumak… Aslında oruç tutmak, yani aç kalmak diğer iki özelliği de beraberinde getirmektedir. Aç insan kendi acizliğini anlar ve kadir olan mutlak güce ram olur. Onun kendi üzerindeki nimetlerini anlar. Kudret sahibine bağlanarak ruhi olgunluğu elde eder. Oruç tutmakla ruhumuz özgür olur ve onu tutsak etmek isteyen nefsi-emareye “sen bana değil ben sana hâkimim demenin” mücessem halidir.