• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

 

Her şey 15 Mart 2011 yılında birkaç çocuğun eylemiyle başlamıştı. Bu çocuklar Dera ilinde bir okul duvarına “sıra sana da gelecek doktor” sloganını yazmışlardı. Malum olduğu üzere Esad’ın lakabı doktordur ve bu yazıda o niyetle yazılmıştı. El-Muhaberat bu çocukları tespit edip ağır işkencelerden geçirdi. Bunun üzerine çocukların aşiretleri eylem yaptılar ki bir anda eylemler Dera ilini sardı. Bu eylemler sonradan farklı illere de sıçradı. Esad güçleri bu eylemlere çok sert karşılık vererek birçok kişiyi katletti. Aslında okul duvarına yazı yazan bu çocukların dramatik hadisesi bardağı taşıran damla olmuştu. Zira uzun zamandır halk “reform” istiyordu ama bu isteğini meydanlara taşımaktan korkuyordu. Demir yumrukla yönetilen halk eylem için cesaret edemiyordu. Fakat halkın çok az bir kesiminin sahaya inmesi diğerlerini de cesaretlendirdi ve geri dönüşü olmayan bir süreç başlamıştı.

Bu süreçten sonra “Arap baharı” denilen dönemde devrilen liderler gibi kaosun iki üç ayda bitmesi bekleniyordu. Fakat işin derinliğini okuyanlar ve Suriye’nin devletler açısından kritik konumunun farkında olanlar böyle düşünmüyorlardı. Hatta bu kesimler Suriye savaşının en az 10 yıl süreceğini söylüyorlardı. Bu yorumlar bazı kesimlerce ütopik görünse de aradan geçen on yıl bu iddianın doğru cevabı olmuştu. Daha ne kadar süreceği de belli değildir…

Coğrafi olarak ilgili devletler bu savaşın bitmesi adına bazı adımlar attılarsa da bunlar neticesiz kaldı. Özellikle Türkiye, İran ve Rusya denkleminde Soçi, Cenevre ve Astana görüşmelerinde zaman zaman mutabakatlar sağlansa da sahada bunun karşılığı görülmedi. Çünkü bu devletlerde bir araya geldiklerinde ipi kendi tarafına çekme hamleleri mevcuttu. Mutlak manada Suriye halkı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden ziyade satrançta hangi hamlenin kendi çıkarlarına olacağı hesapları yapıldı. Bu durum taraflarca istenilen sonucu doğurmadığından hep kâğıt üzerinde kaldı.

Komşu ülkelerde durum bu iken başta ABD olmak üzere batı ülkeleri de pasta konumunda gördükleri Suriye’den pay alma peşine düştüler. Bu payın en büyük hesabını yapan ve buraya milyon dolarlar harcayan ABD’nin çok iştahlı olduğu gözlendi. İlk başlarda ÖSO’yu destekleyen ABD, sonradan kendisine mutlak itaat eden YPG/PKK’yi keşfetti. Bu itaati gördükten sonra Suriye planlarını onlar üzerinden icra etmeye çalıştı/çalışıyor…

Netice olarak;  geçen on yılda Suriye’de birçok denklemden söz edilebilir. Ancak devletlerarası çıkar hesapları milyonlarca mülteci ve yüz binlerce kişinin katledilmesini doğurdu. Coğrafi olarak komşu ülkeler de Suriye’de oluşan kaostan zarar gördü. Bu zararın ana nedeni ise kendi iç sorunlarını emperyalist devletlere havale etmeleri ve bundan medet ummalarıdır. Oysa emperyalist güçler hiçbir zaman Müslüman ülkelerin rahat olmasını istemezler. Çünkü “kaos” onların ekmek tekneleridir…