İsrailin güvenliği için her şey meşrudur
Başta Suudi olmak üzere sırtını ABD ve israile yaslayarak ayakta kalmaya çalışan dikta rejimler ile işgalci israil`in muhaliflerini susturma konusundaki uygulamaları talimatlar doğrultusunda uygulanıyor. İsrail, yüzyıl önce Filistin topraklarını Batı`nın her türlü desteği ile işgal ederken Siyonizm harekete geçmiş, dünyanın dört bir yanından getirdiği Siyonist çeteleri silahlandırarak Filistin`in asıl sahiplerine yönelik toplu katliam, göç ve tecrit politikası uygulamıştı.
İsrail işgal sürecini gün geçtikçe genişlettikten sonra da gerek fert gerek ülke bazında her şekilde kendine karşı muhalif duruş sergileyenlere de baskı ve suikast politikası uygulamaya devam etmiş/ediyor. Bugün de onu destekleyen dikta rejimlerin yöneticileri de israil`den öğrendikleri bu taktikleri uygulamayı sürdürüyorlar. Çok amatörce olmasına rağmen en son gördüğümüz Kaşıkçı suikastı bunun en bariz örneğidir.
İsrail`in genel karakteri; Filistin içinde her geçen gün toplu kıyımlar gerçekleştirirken, ülke dışındaki muhaliflerine suikast timleri göndererek bu tür infazlar gerçekleştiriyor. Aynı taktikleri kendi partnerlerine öğretmeye çalışıyorlar. Ya da bunu öğretirken de kendilerine fayda sağlayacak noktayı hedefliyorlar.
Dikta rejim olan diğer ülkelerde durum israil`in izlediği politikalardan farklı değil. Örneğin, 2011 Ocak devriminde Mısır`da 800 kişi sokaklarda infaz edildi. Sisi darbesinde üç bin kişi öldürülürken, on binlerce insan zindanlarda üst üste istif edilmiş, adeta diri diri gömülmüştür. Libya`da durum pek farklı değil. Yine Suriye`de Baas rejimi tarafından işlenen katliam şekilleri göz önündedir… Bu tür katliamların ana kaynağı israil`in yönlendirmeleri ve kendi güvenliğini sağlama alma çabalarının neticesidir.
Zira Arap ülkelerindeki dikta rejimlerin bu derece zulüm ve katliamda ileri gitmelerinin tek nedeni halkın muhalif duruşu nedeniyle değişmesi muhtemel rejimlerin israil`in varlığını ve işgalini tehlikeye sokmasıdır. Yani denebilir ki, dikta yöneticilerin içerde uyguladığı katliam ve dışarıdaki suikast politikaları dolaylı olarak israil`i korumaya yöneliktir.
40 yıl önce israil`i ilk ziyaret eden ve varlığını kabul ettiğini ilan eden Enver Sedat`ın ziyaretinin yıldönümü kapsamında 2017 Ekim ayında israil parlamentosunda Netenyahu şu konuşmayı yapmıştır; “Uzun yıllar boyunca Arap halkları nezdinde israil`in imajı hep kötülendi. Arap halkları arasında israil`in imajını iyileştirmek ve halklar arasında barışı sağlamak gerekli ve çok önemlidir. Bu “barış” çemberinin genişlemesinin önündeki en büyük engel, bizi çevreleyen ülkelerin liderleri değil, israil`i yanlış ve önyargılı bir şekilde anlatarak aleyhimize propaganda yapan halk kesimidir.”
Aslında bu tür açıklamalar, Siyonist yönetimin Mısır`ın darbeci yönetimi ve Sisi`nin katliamlarına koşulsuz destek vermelerinin ve Esad rejiminin Suriye`de yüz binlerce insanın cesetlerinin kalıntıları üzerinde iktidarının sürdürülmesinin kendi güvencelerini sağlamlaştırdığını ifade etmektedir. Terör şebekesi hedefe ulaşma yolunda, israil`in işgaline karşı olan kamuoyunu etkisiz hale getirmenin yolu hem kendileri hem de partnerleri olan rejimlerin eliyle bireyleri veya kitleleri öldürmek, hapsetmek, sürmek ve yok etmektir…