Bir Yusufî veya ailesi niye EVET` desin?
Başta ifade edeyim. Burada birilerine ‘EVET` veya ‘HAYIR` demeleri için yol göstermekten veya kendi oy`umuzun rengini belli etmekten ziyade bir durum tespiti yapmaya çalışacağım.
Vatandaş her zaman siyasetçilerin, iktidar oldukları takdirde yapacaklarıyla alakalı dile getirdikleri sözlerine bakarak oy`unu kullanır.
Hepimizin malumu, burada vatandaşın kararını etkileyen iki temel faktör vardır: Ekonomik istikrar ve güvenlik.
İnsanlar bu iki hususu göz önüne alarak tavrını belirler ve bu beklentiler doğrultusunda da oy`unu kullanır.
Sözü fazla uzatmadan özellikle cezaevinde tutuklu bulunan insanların ve onların ailelerinin bir siyasi parti veya iktidardan beklentileri ne olabilir diye düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim.
Hele bu tutukluluk, bir zulmün neticesi ve kurulan kumpaslar doğrultusunda tahakkuk etmiş ise bunun yarası çok daha derin olur.
Düşünün yapmadığınız bir suç dolayısıyla cezaevindesiniz ve bu mağduriyetiniz yılları bulduğu halde hala soranınız olmuyor.
İşin ekonomik ve kalkınma tarafı çok önemli, ancak güvenlikle alakalı insanların kendilerini emniyette hissetmedikleri bir ortam meseleyi tamamen farklılaştırıyor.
Adaletten söz eden bir partinin, yetki mercii olarak görüldüğü bir yerde söz konusu mağduriyetlerin önüne geçmek için hareket etmediği varsayılsa ve vakıanın gösterdiği kimi gerçeklikler muvacehesinde de böyle bir inancın oluştuğu görülse, bu durumda muhtemel referandum için bu insanların nasıl bir destekleri söz konusu olabilir veya destekleri talep edilebilir? Cidden düşünülmelidir.
Şu an birçok cezaevinde bulunan yüzlerce Müslüman kendi dönemlerindeki iktidarların hışmına uğramak suretiyle mağdur edildiler.
Cezaevindeki bu mağduriyet dile kolay artık 25-26 yılları buldu. Bu mağduriyetlerin temelinde, bugün ‘paralel yapı` diye değerlendirilen ve terör örgütü diye de bellenen FETÖ`nün etkisinin olduğu hazırlanan raporlarla da ortaya kondu.
Dahası kurbanlarla ilgili karar veren hâkim-savcıların, yapıp ettikleriyle alakalı FETÖ`den cezaevlerine atıldıklarını neredeyse hepimiz biliyoruz.
Şimdi;
Böyle bir durumda, “On yedi yıldır şark illerinin zindanlarında dolaşıp duruyorum. Yanımdaki arkadaşlarım benden daha eskiler, yirmi dört yıldır adalet bekleyenler var. Çoğu, batı illerini de görmüş, tabii sadece zindanlarını… Bize sağlam bir hüküm biçilmiş, yasalar değişir; ama lehimize de olsa işleten çıkmaz. İndirimler olur hepsi de bizi teğet geçer. Yargı paketleri ardı ardına çıkar; ama bize verilen hüküm bozulmaz” diyen, basılmış 6 kitabın sahibi Yazar Bilal Yararlı`dan veya onun çocukları ve sevenlerinden nasıl bir tavır bekleyebilirsiniz.
Bir çocuğunu daha 17`sinde PKK`ye kurban veren, diğer hafiz`ul Kur`an, mühendis ve ilahiyatçı oğlunu da 24-25 yıllık zindan hayatı sonrası cezaevinde yakalanan hastalık dolayısıyla toprağa veren ve ‘iki kuzumu da Allah yolunda feda ettim` diyen Meryem ananın, çocuklarının, torunlarının elhasıl sevenlerinin muktedirlerle ilgili nasıl bir tavrı olabilir diye düşündüğümüzde ne gibi bir sonuçla karşılaşabiliriz acaba?
‘Burada ülke menfaati söz konusu, bu parti kazanmazsa kıyamet kopar, hepimiz müstebitlere yem olur, istilaya uğrarız..` diyenlere de, “Bunu bize değil, 12 yıldır mahpus ve dört duvar arasındaki babasıyla toplamda 11 saat görüşebilme imkânı bulan, siyah cilbabiyle mazlumiyetin simgesi olan, masumane ifadeleriyle arşı titreten, ağlamaktan gözleri kan çanağına dönüşen ve ses kaydını her dinlediğimizde bizi de ağlatan 18-20 yaşındaki kızımız/bacımız Hatice Temiz`e anlatın, onu ikna edin” diyorum.
Bu gerçekleri değerlendirerek bir Yusufî veya ailesi niye ‘EVET` desin.
Adaletin tesisi için mazlumların dertleriyle dertlenelim ki bu dünya için desteklerini almaya mazhar olmakla beraber ahiret için de dualarından nasiplenelim.
Başta da belirttiğim gibi burada bir yönlendirmeden çok, var olan bir gerçeği ortaya koyarak, ‘umut bağlayan/bağlanan mazlumları unutmayın, yoksa cevaplarının kafeste keklik misali olacağını varsayarsanız, yanılmış olabilirsiniz` demek istedim.
Selam ve dua ile…