• DOLAR 34.538
  • EURO 36.528
  • ALTIN 2882.382
  • ...

Malumunuz geçen pazartesi günü Şehit Yasin Börü ve arkadaşlarının katledildiği davanın duruşması vardı. Mahkemenin öğleden önceki safhasına kendim de katılma imkânı buldum.

Vicdanları kanatan vahşet ve dehşete tepkinin dozajı, duyarlı Müslümanların duruşmaya katılımından anlaşılabiliyordu. Mahkeme önünde ve salonunda gerçekten yoğun bir kalabalık vardı. Davayı sahip-lenen Müslümanlar, erken saatte mahkeme önünü doldurmuştu bile.

Mahkemeye iştirak eden sivil toplum kuruluşları temsilcileri yanında 10 civarı milletvekilinin katılım göstermesi ve akabinde davanın ehemmiyetiyle alakalı açıklamalarda bulunmaları olumlu gelişmeler-dendi.

Sosyal Politikalar Bakanlığı`nın müdahil olmayla alakalı dilekçesinin duruşmadan hemen önce geri çekildiği vurgusu, salonda soğuk duş etkisi yaptı. Yasin 18 yaştan küçük ve canice katledilmişti. Bakan-lık Yasin`le ilgili dilekçesini niye geri çekmişti. Bunun bilinmesi gerekiyordu. 15 dakikalık arada, bilgisi olabilecek milletvekili arkadaşlardan birinden meseleyi sordum. Kendisi, dilekçenin muhataplıkla alakalı bir ‘yetki karmaşası` dolayısıyla geri çekildiğini, sonradan bakanlık tarafından bu başvurunun tekrardan yapılacağını söyledi. Bakalım zaman neyi gösterecek. İnşaallah dendiği gibi olur.

Davayla alakalı gerçekten yazılacak çok şey var. İnsanların mahkemeye alınışlarından tutun da davanın esasına dönük eksikliklere kadar birçok şeyi anlatmak mümkün. İnsanlar ısrarla salonun küçüklüğün-den şikâyet ederken bunu ‘kapalı duruşma` şeklinde çözüme bağlamanın mantığını açıklayan birileri olur mu? Beklemek lazım. Daracık salonda polis, güvenlik ve katılımcıların hepsi işkence çekerlerken, davalı ve davacı kişilerin karşı karşıya gelmeleri ve istenmeyen olayların ortaya çıkmasına da zemin hazırlanıyor. Şehitlerin ailelerinin her duruşmada kameralara ilk söyledikleri şey, ‘Bu salonlar yetmi-yor, duruşmayı sağlıklı izleyemiyoruz` sözleri oluyor. Buna bir çözüm bulmanın gereğine siyasiler de bizzat şahit oldu.

Kamuoyu vicdanında derin yaralar bırakan bu davanın bütün eksikliklerinin hassasiyetle tamamlan-ması gerekirken hala Diyarbakır ve benzeri yerlerden ‘cevabi yazıların gelmediği`nin görülmesi, 50-100`ün üzerinde kişinin iştirak ettiği veya bulunduğu bu cinayetle ilgili hassasiyetsizliğin, duyarsızlı-ğın bulunduğu boyut, gözlerden kaçmıyor. Mobesa kayıtlarının bulunamaması ayrı bir skandal. Şehit Cumali`nin hastaneye yakın ve işlek bir caddede katledildiği biliniyor ancak bununla alakalı da hiçbir kaydın dosyada bulunmadığı belirtiliyor.

Anlaşılan dosyayı hazırlayanlar, cinayet esnasında yapılan tüm çağrılara icabet etmeyenlerle “akraba” veya “yakın ilişki” içerisinde olanlardır. Düşünün davanın gizli tanığı “Tunç” takma adlı kişi, sorulan soru üzerine emniyet safhasında kendisine kayda değer bir videonun gösterilmediğini ifade etti. De-mek ki cinayet esnasında çekilen ve bütün dünyanın dikkatine sunulan videodan bile istifade edilme-miş. Delil toplama işinde bir ihmalin söz konusu olduğu görülüyor.

Şu gizli tanık meselesine gelince… Verdiği müspet ifadeler var, ancak edindiğim izlenim, kafaları karış-tırmak için bir su-i istimal da söz konusu. Birilerinin telkin ve yönlendirmesi kesin gibi. Gizli tanığın orada(olay yerinde) bulunduğu kesin, ancak olayın bizzat içinde mi, etrafta zılgıt çeken mi, yoksa olay-lara sadece şahit olup birilerini kurban etmeye çalışırken, ısrarla birilerini aklamaya çalışan mı oldu-ğu? Daha tam net değil. Ancak ve fakat!!! Gizli tanığın neredeyse oradaki bütün bir halkın gözü önün-de cereyan eden olayın başlangıç kısmıyla ilgili beyanları, davanın esasına dönük sinsice bir “operas-yon” niteliğindeydi. İşte ‘İlk önce bu beş kişi, ellerinde kesici aletler-silahlar ve tekbirlerle sağa sola saldırıyorlardı` çıkışı, algılara ve davanın esasına dönük bir hasis planın habercisi gibi… Araya biraz zaman geçtikten sonra gizli tanığın hesaplayamadığı soru gelince, sağa sola saldıranların kimseyi yara-lamayışları kafalarda soru işaretleri oluşturdu. “Olay yerinde bu 5 kişinin dışında ölen veya yaralanan var mıydı?” sorusuna ‘Tunç` “yok efendim başka yaralı veya ölü yoktu” cevabı, gerçeği ortaya koymaya yetiyordu.

Gizli tanığın Sedat Çoban`la ilgili beyanları da çelişkiliydi. Israrla ‘onu tanıyorum ve oradaydı, ama hiç olaylara katılmadı` şeklindeki beyanları tek tek teşhiste doğrulanmadı. İsim belirtilmeden yapılan yüzleşmede gizli tanık Tunç, Çoban için ‘bunu gördüm, elinde kesici aletle yerdekileri vuruyordu” ifadelerine karşılık hâkimin, “Bu Sedat Çoban ve bunu tanıdığını, ancak olaylara katılmadığını söyle-miştin, şimdi nasıl oluyor?!!!” ihtarına gizli tanığın “efendim gözlerim iyi görmüyor, bu Sedat Çoban ise olaylara katılmamış vs.” diyerekten çark etmesi ilginçti. Öğleden sonraki celsede ben yoktum ancak Çoban`ın “iyi ki bu olayı yapmışız” dediği ifade edildi.

Gizli tanığın “ters giden işler” için “gözüm pek görmüyor” demesi ve ayrıca hoşuna gitmeyen sorularla ilgili de ‘kimliğim deşifre olacak, cevaplayamam` çıkışları dikkat çekiciydi. Yine de umut o ki gizli ta-nıklar, vicdanlarının sesine kulak vererek doğruyu aktarsınlar ve gerçek suçluların deşifresine yardımcı olsunlar.  

Kısacası vahşeti herkesçe malum bu olayın failleriyle alakalı serdedilen yaklaşım insanı üzüyor. Olayla ilgili kafalar karıştırılmak isteniyor. Dini hassasiyetli kişilere dönük cinayetlerin failleri ya bulunmuyor ya da olayların üzerine gidilmeyerek faillerin serbest kalması sağlanıyor. Yüksekova`da dernek yöneti-cisi Ubeydullah Durna`nın katilleri hala bulunmuş değil. Yine bir dernek yöneticisi Aytaç Baran`ın cinayetiyle alakalı tek bir tutuklu yok. Xanık köyünde katledilen M.Şerif Şimşek ve Abdulcelil Talayhan cinayetinin tek faili, tutuklu olduğu ve cinayeti üstlendiği halde hala mahkeme davayı ertelemeye devam ediyor.

Sonuç olarak umudumuz o ki; son yılların vahşi katliamı 6-8 Ekim olayları davası sulandırılmasın. Az-mettirenlerle beraber katilleri bir şekilde saklamaya çalışanlar, ellerindeki görüntüleri paylaşmayan-lar, var olan görüntü ve delilleri imha edenler veya imhaya çalışanlar da hak ettikleri cevabı hukuk nezdinde alsınlar ki acılar katlanmasın, yürekler bir daha yanmasın.

Selam ve dua ile.