İnsanlığın baş belaları: Kötü varsayım, gizli dinleme, çekiştirme, tezvirat
Başlıktaki dört müzmini şöyle de isimlendirebiliriz: Zan, tecessüs, gıybet ve dedikodu. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki herkes herkesin sadece iç yüzünü ve iç âlemini öğrenmek ve araştırmak peşinde. Eskiden bu hikâyeleri, kötü intiba bırakmış ve nefretle anılan istihbarat örgütleri ve ajanların yaşamlarından duyardık. “O bir ajan” dendiği takdirde zaten müşarun ileyh tam bir izoleyle karşı karşıya kalırdı. Tabi ki sadece devlet ajanları yoktu. Ağaların ve başka nüfuz sahiplerinin da ispiyoncuları vardı. Ama o zamanlar casuslar fiziki olarak neyi dinleyebildiyse kendilerine kar oydu. Öyle şimdiki gibi teknolojik alet ve cihazlarla yirmi dört saat takip, tazyik ve taciz yoktu.
İmamlar minberlerden Kur`anî deyimle tecessüsü anlattıklarında biz komşular arası pencere önü dinlemenin haram oluşunu, iki kişinin konuşurken ki sözlerini dinlemenin yanlışlığını anlıyorduk. O Müciz`ül Beyan kitabın derunî işaret ettiği tehlikeyi nereden bilebilirdik ki? Bu aslında Yüce Allah`ın kıyamete kadar değişmez ve değiştirilemez hükümlerinin ve mü`ciz`ül beyanlarının asırlar boyu daha nelere işaret edebileceğinin bir nişanesidir.
Allah`u Teâla Kur`an-ı Kerim`de özellikle mü`minlere seslenerek, onlara hiçbir faydası olmayan ve hatta onları düşmanlaştıracak üç hastalıktan men etmiştir. İnsan, ayet-i kerimeyi okuyunca aslında, Kur`an`î bu emirleri kendi özel çıkarları için es geçenlerin nasıl bir düşmanlık ve birbirlerinin etini yiyecek noktaya geldiklerini çok açık bir şekilde ibretle görmüş oluyor.
Terbiyedarımız Yüce Allah(cc), “Ey iman edenler! Zandan çok kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, birbirinizi gizli dinlemeyin). Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah ‘tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (el-Hucurât, 49/12) buyuruyor.
Yüce Allah bu ayet-i kerimede, zararlı olan üç şeyden uzak durmayı istemektedir. Bu üç şey; kötü zan, tecessüs (birbirlerinin kusurunu araştırma, casusluk, gizli dinleme) ve gıybet(dedikodu)tir.
Özellikle Türkiye`de düne kadar ahbap ve dost olarak görünenlerin arasında “savaş”ın kötü zanla başlayıp tecessüsle devam ettiği ve dedikoduyla da mücadelenin seyrinin değiştirilmeye çalışıldığı, bu aşamada da tarafların birbirlerinin etlerini yiyecek derecede hasmanileştiği müşahede edilince, bu üç kötü hasletin Kur`an-ı Kerim`de yer bulmasının bir kez daha önemini anlamış oluyoruz.
Çağın vebası denebilecek, insanları hasmanileştiren ‘bana karşı bir şey tasarlıyor olabilir veya ilerde ondan hoşnut olmazsam, kullanabilirim (kötü) “zann”ıyla insanların hanelerine girildi. Yatak odaları ve banyoları görüntülendi. Tecessüs yapmak suretiyle insanların yaşamı “birileri bizi gözetliyor” saikıyla zehir edildi. Bu tecessüs işi o derece ileri götürüldü ki, insanların illa ki gizli kusurlarının olmasına gerek duyulmadan, yaşamlarının içine ihdas edilen kusurlar sokularak insanların yaşamına yamalatılan şenaatlerin çekimi sağlandı; gerçekmiş gibi bu iftiraların dedikodusu yapılarak servis edildi. Oysaki kendilerini Mümin addedenlere tecessüs değil tahassüs yakışırdı.
Biz bugün Almanların veya başka ecnebilerin bizi dinlemelerinden ve sırlarımızı araştırmalarından dem vurup yakınıyoruz, tepki gösteriyoruz. Yıllardır birbirlerinin hanelerine giren, görüntüleyen, olmadık yalan dolanlarla beraber servis eden, Müslümanlara yönelik iddianameleri bu gizli dinlemeler üzerine bina eden “yerliler”i düşününce, ecnebilerin bunu yapmalarını çok görmek pek de gerçekçi gelmedi. Ecnebi veya düşmanlardan önce “dostlar”ın birbirlerine hinlik yapmamaları gerekir(di). Büyük ihtimalle yine o yabancılar “yerli dostlar” üzerinden işlerini görüyorlardır.
Yazımızı bir hadis-i şerifle sonlandıralım: “Ey dili ile inanıp, imanı kalbine işlemeyenler topluluğu, Müslümanları gıybet etmeyiniz. Onların ayıplarını araştırmayınız. Kim onların ayıplarını araştırırsa Allah da onların ayıplarını araştırır. Allah kimin ayıbını araştırırsa onun evinin içinde dahi ayıbını açar perişan eder.” (Ebu Davûd, Edeb, 40; Ayrıca bk. Tirmizî, Birr, 84).
Bu hadis, Müslümanların var olan ayıplarının araştırılması üzerinedir. Peki ya, ayıbı araştırmak şöyle dursun, Müslümanlara yönelik sınır tanımadan ayıplarını araştırmakla beraber, üstüne bir de ayıp yamalatarak(suç ihdas ederek) bunun dedikodu ve tezviratını yapmak… Bunların hallerinin ne olacağını varın siz düşünün ve kıyaslayın...
Selam ve dua ile…