Kötülerin kınaması endişesi etrafı viraneye çevirdi!
Geleceğe umutla, ümitle bakmak, yaşamak için bir dinamizmdir. Ümidi olanın gelecekle ilgili umudu vardır, plan ve programları vardır.
Umut dolu bir toplumun geleceğe yönelik hazırlığı sağlam olur. Ümit edince umut bağlarız, güven duyarız.
Tükenmişliğin ilk işareti ümitsizliktir, umut duymamaktır. Genelde de sorunların üstesinden gelememe duygusunun pompalandığı hastalıktır ümitsizlik, güvensizlik.
Geleceğiyle ilgili ümitsiz olanların hayatları viranedir, başıboşluktur, vurdumduymazlıktır.
Ümitsiz bir toplumun güven içinde yaşamasının imkânı da salahiyeti de yoktur. Ümitli olanlar, umut duyanlar gelecekle ilgili program yapma ihtiyacı duyarlar. Onlar boş dolaşmak ve avare dolanmaktan imtina ederler.
Memleketin içinde bulunduğu hali pür melaline bakınca toplumda ciddi bir ümitsizlik ve tehlikeli bir umutsuzluk ile güvensizlik havasının estiğini görmek mümkündür.
Adalet alanında yaşanan skandallar; ahlaki yozlaşma konusunda sergilenen rezillikler, ekonomik yaşamda görülen ayrıcalıklar, yolsuzluklar, israflar, sosyal hayatta dayatılan aksilikler… Bunlar bütün bütün tepkiyi ve karşı koymayı hak ediyor ki gelecekle ilgili güvenin işareti, umudun nişanesi olsun.
Ama, kötülerin resmi veya gayri resmi kurdukları ve savunadurdukları sistem buna müsaade etmiyor.
23 yaşındaki bir kızın 46 yaşındaki erkekle yaşadığı cinsel sapkınlıktan doğan bebeğin ortada kalması ve neticede annelik vasfını hak etmemiş kadının kendince gördüğü tek çözüm çocuğu tinerle, çamaşır suyuyla zehirleyip öldürmesine tam anlamıyla tepki veril(e)mediği gibi.
Tek bu olay üzerine bile Meclis, ahlaksızlığı yasak edecek düzenlemeye gitmek adına görev almalıydı.
Sözünü ettiğim rezaletin devamında zinadan doğan çocuğu -kadın/erkek ailesinden- kabul eden taraf olmayınca, kadın çocuğu öldürerek kendince çözüm uyguluyor. ‘Çocuğu öldürdü’ diye kadın içeri atılırken, sapık olan erkek ‘ciddi suçu yokmuş’ gibi denetimle serbest bırakılıyor.
Bu düzenin çarklarına maalesef dokunan olmadığı gibi düzeni değiştirecek anlamda bir tepki de ortaya konmuyor.
‘Kadın ekonomik özgürlüğünü elde etmeli’ hinliğiyle kadınları iş hayatına çektiler. Şimdi de ailede yaşanan keşmekeşlik yanında kadının yorgunluk ve iş hayatı dolayısıyla doğurganlıktaki düşüşü ve nüfustaki yaşlanmanın ortaya çıktığını gördükleri halde bu saçma düzene kimse doğru dürüst tepki vermiyor/tepki vermeye korkuyor.
Konu ‘kadınlar’ olunca, kötülerin kurduğu düzen, doğru olan yöntemle ilgili konuşmaya bile izin vermiyor!
Konuşunca linç üstüne linç yersin, nihayetinde hayatında unutamayacağın bir iftira veya karalamayla karşı karşıya kalman işten bile değil.
Açlıktan yanan, can veren çocuklar var ve eğlenceye para akıtılıyor, ama buna dokunan olmuyor. Tepki gösterenler kötülerin hücumuna uğruyor.
Platformlarda sergilenen ahlaksızlığa tepki vereni ise ‘çağdaşlık düşmanı, muasır medeniyetten nasiplenmemiş’ diye damgalayarak, hayatın dışına atarak lince tabi tutuyorlar.
Köprü ile konseri bir sayan sözde yorumcunun biri; ‘Köprü kalıcıysa, konser de kalıcıdır, o da insanların zihninde kalıyor’ diyerek kendince işlenen rezalete, milletin hortumlanan milyonlarca lirasına kılıf/gerekçe getirmeye çalışıyordu.
Herkes gibi yaratılmış ve eceli gelince de ölmüş biriyle ilgili yorum bile yapamazsınız. Bir şekilde ülkeyi yönetmiş, iktidar olmuş kişiyle ilgili kendi dönemine dair yorum yapmanız yasaklanmış durumda. ‘Ya över ya da susarsın!’ dayatmasıyla insanlar cezaevlerine atılıyor.
Genel itibariyle buna etkili ses eden olmadığı gibi tepki verenlerin linç yediğini ve aynı akibetle karşılaştığına şahit oluyoruz.
İşte devam edegelen olumsuzluklar karşısında bu sinmişlik ve susturulmuşluk halinin, gelecekle ilgili ümitleri kırdığını ifade edebiliriz.
Susturulmuşluğun sebebi de kınayıcıların kınamasından duyulan endişe olsa gerek.
Kötülerin kınamaları veya tepki gösterecekleri endişesi, etrafı viraneye çevirdi, geleceğe dair ümitleri kırdı.
Haykırıyorum; bu böyle devam etmemeli!