Tavizler, darbeleri / muhtıraları doğurur
Türkiye normalleşme günlerini dört gözle bekliyor, ama maalesef ve ne yazık ki sanki o günler pek yakın olmayacak gibi...
Normalleşme derken tabi ki pandemi ile ilgili normalleşmeyi kastetmiyorum. Her bir icraat için dipçiklerin ucuyla tehdit etmekten geri durmayan zevatların ülkeyi soktukları anormal durumdan söz ediyorum. Biliyorsunuz her bir badirenin arkasından ilgililer tabir yerindeyse ipleri ele alınca ‘daha artık bir şey olmaz, o defter kapandı, artık bu süreçler bitti’ deyip durdu.
Gezi’den sonra da, 15 Temmuz’un ardın[1]dan da ve daha başka badirelerin akabinde de bu sözleri en etkili ve yetkili ağızlardan duyduk. Fakat maalesef tedbirler tavzihlere uymayınca gidişat istenen veya olması gereken gibi görünmüyor.
Ergenekon’la geçirdiğimiz zamanın her bir anı, her bir günü hayretler ve ürpertilerle geçti. ‘Aman ya Rabb, neler tasarlamışlardı’ diye insanlar çileden çıkıyordu. FETÖ’nün asıl yüzüne muttali olunca bu sefer maalesef hiçbir şey olmamış gibi, o tümden unutuldu.
Hiçbir şey olmamış gibi davranıldı. Hatta astronomik tazminatlar ve her gün onlara açılan ekran imkanlarıyla darbe heveslileri taltif edildi.
Kim ne derse desin, bu ülkede darbecilere gösterilen müsamaha, bol/rahat elbiseyle namaz kılan bir dini bütün görevliye gösterilmedi.
Darbe çığırtkanlığını yaptıktan sonra onu savunmak da ne demek oluyor, gerçekten anlamak güç. Ama günlerdir, onu yaşıyoruz.
Günlerdir bütün ekranlar, 104 takavit amiralin bir gece vakti yazdıkları darbe ihtarlı metinleri savunan adamlarla dolup taşıyor.
Vay efendim fikir özgürlüğüymüş, ülke hassasiyetiymiş, uluslararası sözleşmelermiş, miş de miş. Ya arkadaş! Bu ülkenin hükümeti, başkanı, cumhurbaşkanı, yetkili organları, görevlileri, muvazzafları yok mu? Siz kim oluyorsunuz?
Sıra dışı yollarla ülkeye musallat olma arzusundakilerin ahlak edindikleri kaba yaklaşımın kabul edilmemesi adına geri adım değil, meselenin üzerine üzerine gitmede fayda var.
Müslüman bir ülkede Müslüman bir askerin bol/rahat ve İslami bir elbiseyle namaz kılmasını kendilerine savaş açılmış diye ad[1]dedenlerin medeniyetten ve akıldan uzak bu tutumlarına eyvallahımız olmamalı! İstanbul sözleşmesi gibi bir fecaatin ortadan kaldırılmasına kıyamet koparanların bu ülkeye tasarladıkları cürmün karşısında eğilmek de ne oluyor?!
Özgürleştirilen Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif imamına had bildirmek isteyen hadsizler karşısında iki büklüm durmanın yarın öbür gün başka tavizleri de beraberinde getireceğini hesaplamak lazım!
Daha önce Sayın Mehmet Görmez ile ilgili de aynı tavır olmuş ve neticede onun da pasife geçmesine göz yumulmuştu. Hatta Sayın Görmez için ‘görevden alındı’ dense belki daha doğru olur.
Bunlar camiye, namaza, İslam’a, Kur’an’a karışma cüretini kendilerinde buldukları ve hukuk içerisinde karşılık bulmadıkları müddetçe darbelerin de ihtar ve muhtıraların da sonu gelmez! Bilesiniz ki tavizler, darbeleri doğurur!
Malumunuz faiz ile ilgili, ‘azaltılması ve sonunda tamamen kaldırılması gerekir; İstanbul Sözleşmesi için de ‘ithaldir ve onunla aile düzenimiz yok edilmek isteniyor, diyen Mehmet Boynukalın’a ‘yol gösterildi.’
Maalesef burada açıkça ifade etmek gerekir ki; bilumum ‘faiz lobileri’ ve ‘aile düşmanları’ Boynukalın’a had bildirtmede istediklerini elde etmişlerdir. Mehmet Boy[1]nukalın ve destek verenleri üzülerek belirt[1]mek gerekir ki burada kaybetmişlerdir.
İmam, faiz haramdır, diyor, ‘işine bak’ diyorlar. Ama onların işi bittiği halde ülkenin yönetim ve idaresine hukuk dışı yollarla karışırlar; istedikleri olmayınca da ülkeyi karıştıracaklarını ima ederler. Karşı çıkan olunca da, ‘fikir özgürlüğü’ diye tuttururlar.
Taviz vererek azgın gürûhu dizginleyeceğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz; hala anlamadınız mı?! Selam ve dua ile