Her bir söylem bizi günlerce esir alıyorsa…
Türkiye’de yeni vuku bulan her bir olay, söylem ve gelişmenin siyaseti ve dolayısıyla toplumu kutuplaştırdığı görülüyor. Sadece kutuplaşma da değil, suni gündemler ve hiçten açıklamalar insanların tüm zamanını ve nihayetinde ömrünü alıyor.
Müspet-menfi, büyük-küçük fark etmeksizin her olayın bu denli bütün bir ahalinin gündemini işgal ediyor olması çok da hayra alamet olmasa gerek.
Az bir söz, sıradan bir davranışın, kimi gün ve gecelerin taşıdığı manevi iklimi dahi arka plana itecek kadar etkin ve etkili olması veya sıradışılıkla o eylemlerin o denli etkinleştirilmesi pek doğru olmasa gerek.
İyiliğe karşı terğib, kötülüğe karşı terhibe yarayan her bir söz, mesaj ve ilamın elbette ki değeri vardır. Ancak şu imtihan dünyasında bu türden her bir olay ve söylemin sonu gelmeyeceğine göre tamamen ona odaklanmak acaba ne kadar doğru?
Neredeyse birinin öksürmesi, ötekinin hapşırmasına bu denli yoğun ilgi ve alakanın olması ve tüm televizyon ile gazetelerin ona odaklanmasına gerçekten insan hayret ediyor!
Manevi üç aylar iklimindeyiz, ancak hala televizyonlar ‘kim kime ne dedi’nin kritiğiyle dolup taşıyor. Sosyal mecralar yine öyle.
Bunu söylerken Gara’da gerçekleştirilen vahşet ile ilgili haberleri kastetmiyorum tabi. O vahşeti gerçekleştirenlere buradan da lanet ederken, vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Küçük söylem ve atıflar üzerine dayatılan gündem işgali en büyük hırsızlık olsa gerek. Az önce bahsini ettiğim olayla ilgili dahi olayın aslı, saldırganın tasfiyesi üzerine konuşmaktan çok kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve katliamdan çıkarılacak derslerin dışındaki fürular üzerine yoğunlaşılıyor olması doğru değildir.
Bu yöntemle sonuç elde etmekten çok, yüz bine yakın insanın ölümünden sorumlu iç ve dıştaki güçlerin ekmeğine yağ sürülmüş oluyor, o kadar.
Her söz ve eylemin kendi oranınca makes bulması gerek ki işin üstesinden gelinsin. Aksi takdirde birilerinin propagandasını yapmanın yanında insanlarımızın gündemini işgale yol vermekten başka bir iş yapmamış olacağız.
Herkese hak ettiği cezayı veya mükafatı vermenin yanında gerçek gündemlerimize dönmenin en doğrusu olacağı açıktır.
Manevi iklimin zirve yaptığı bu zaman diliminde Yüce Allah’la yakınlaşmanın yollarını arayalım. Bizi sahil-i selamete vardıracak adımların sözünü verelim. Adalet ve aile dinamiğimize kasteden güçlerin karşısında direnişte olacağımızın ahdini vererek bu noktada O’nun yardımını dileyelim.
Bugüne kadar yaptığımız tahribatın tövbesini yaparak kötülerin karşısında iyilerin yanında olacağımızın ilanını yapalım.
Heybeyi dolduramayan, dolduramayacak ve kil u kal’dan öteye geçemeyen, geçemeyecek gündemler karşısında kendimizi korumaya alacağımızın gayreti içerisinde olalım.
Her bir söylem veya eylemin bizi günlerce esir almasının üstesinden gelerek bizi kurtaracak asıl gündemlerimize dönmenin cehdi içerisinde olalım ki siyaseten de ahlaken de kazanan biz olalım. Kazandıklarımız, yapıp ettiklerimiz oranındadır. Hayırhahların dışında kulak kabartılan sağ-sol tezviratlarından elde edilecek bir kazanım olamayacaktır.
Gündemimize dönelim, kendimize gelelim. Hepimiz için rahmet iklimi olan Üç Aylarımız mübarek olsun; hayırlara vesile olsun, inşaallah!
Selam ve dua ile.