Nereye aitsiniz?!
Bu hafta yine medyayı konu edineceğiz. Malumunuz ABD’de seçimler oldu. Seçimin kazananı ‘belli’ iken, şahıslar üzerinden yapılan değerlendirmelerle ilgili medyamızın üstlendiği görev, dikkatlerden kaçmadı, kaçmıyor.
Günlerdir Türkiye’de yani kendi ülkemizde seçim olmuş gibi canlı yayın programları, ‘son dakika’ ‘son durum’ haberleri, canlı yayın bağlantıları, sandık oy sonuçları ve hele en önemlisi sürekli ekranları kaplayan seçim sonuçları.
Ya arkadaş, bu ne ya! En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim: ABD bizim neyimiz ki?! Ülkemiz mi, eyaletimiz mi, ilimiz mi?! Değilse, siz ABD’nin nesi oluyorsunuz?!
Şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün başkanlarının zulüm ve istibdattan başka bir görev üstlenmedikleri toplama bir devletin adaylarını, ‘Bak ne güzel seçimle geliyorlar, o gelse şenlik öbürü gelse vah halimize’ türünden yaklaşımlarla pazarlamak neyin nesi ya!
1789’dan bu yana, yani ilk başkanları George Washington’dan günümüze... Ronald Reagan’dan Bill Clinton’a, George W. Bush’tan Barack Obama’ya, Donald Trump’a kadar bütün dönemleri, geçmişi katliam ve köleleştirme seanslarıyla geçmiş bir ülkenin seçimle, normal özgürlük ve saygınlıkla gündemleştirilmesi ne kadar doğru?!
İşe, işgal ettikleri toprakların yerlilerini katliamdan geçirmekle başlamış, ardından Afrika’dan getirdikleri insanları köleleştirerek sömürülerine devam etmiş; Irak, Afganistan, Filistin, Suriye ve daha bir çok yerde işgal ve katliamlarla ‘ün yapmış’ ABD’yi gençlerimize, insanlarımıza salt seçimle ve seçimle geleceklerin rolüyle şekil alacağı intibasını uyandırarak gündemleştirmek ne kadar doğru?!
Koca etiketli adamların, ‘Trump kaybederse Türkiye’yi zor bir süreç bekliyor’ diye sözüm ona yorumlarda bulunmaları ve bunun zihinlere işlenmesi adına televizyonların adeta bu konuda görev almaları hazin bir durum olsa gerek!
Yarışan adayların biri neofaşist, biri neoliberal ve ikisi de İslam ve Müslüman karşıtı, daha doğrusu ikisi de insanlık düşmanı!
Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, her ülkenin kendine has yönetim tarzı ve onu yöneten derinleri vardır. Genelde sistemlerin, gelen bir başkanla değişim içinde olmasını beklemek kadar bir safdillik olamaz.
Değişim ve dönüşüm ile ilgili adımlarda kendi ülkemizde de aynı sorunlarla karşılaşmıyor muyuz?! Adil bir başkan veya cumhurbaşkanı olmanız, özgürlükler ve dini vecibelere karşı hassas olmanız, maalesef adaleti sağlayacağınız anlamına gelmiyor. Bu minvalde adalet ve kalkınmayla iktidara gelmiş bir partinin, değişim ve dönüşümde esaslı bir başarı elde edemediğini hep birlikte görebiliyoruz.
İstanbul Sözleşmesi gibi bir beladan, yönetimdekilerin şikayetlerine rağmen kurtulamayışımız, değişimin önündeki engellere örnek olsa gerek. Serbest bırakılan bir başörtüsünün kanun ve yasalarla güvence altına alınamayışı, kesin çözümün/dönüşümün ortaya konmadığının göstergesi her halde.
Daha iki gün önce bir askerin(Jandarma Astsubay Turgay Can), yüzde 99’u Müslüman olan ülkede sosyal medya platformlarında ‘ayet paylaşımı’ gerekçe gösterilerek görevden(memurluktan) atılması, burada değişimin ne denli zayıf ve cılız olduğu konusunda bize fikir veriyordur sanırım. Neymiş efendim, Atatürk’ü kastediyormuş!
Yoruma açık her açıklamadan bir şahsın aleyhtarlığını istinbat(çıkarım) ederek kesin hüküm yürütmek, milleti aşından-işinden etmek adaletsizliktir, zulümdür, despotluktur.
Sözü edilen askerin Aliya İzzetbegoviç paylaşımı da ihraca gerekçe gösterilmiş. Aliya İzzetbegoviç'in, "Savaş ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir" sözü de sakıncalı bulunmuş.
Öyle ya, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Dün başkaları kovuyordu, bugün başkası... Sonuç ve neticeye bakınca, değişen ne oldu?! Diye insanın sorası geliyor.
El hasıl, asıl konumuz bu değil! Asıl konumuz Türkiye’de seçimler oluyormuş gibi basın ve medyamızın ABD seçimlerine önem atfetmesidir. Herkes ‘kendine büyük’ olabilir, ama bunu ‘gözümüzde büyütmek’ bizim görevimiz olmamalı!
Son sözümüz o ki; kendi ülkemizin sorunları veya güzellikleriyle hemhal olmamız, en doğru olanı olacaktır. Bir de başkasına benzemesek tabi, yoksa hepten kaybederiz maazallah!
Selam ve dua ile.