• DOLAR 34.647
  • EURO 36.365
  • ALTIN 2927.033
  • ...

İlginçtir... Yine bir şubat ayı... Ve yine 28 Şubat Darbesi yıl dönümünün olduğu şu günlerde yeni darbe söylentileri herkesin gündeminde. ‘Darbenin ayak sesleri duyuluyor’ diyenden, darbe teşebbüsünün doğuracağı sonuçlara kadar, herkes muhtemel kalkışmada, ülkeyi nelerin beklediğini kendi açısından değerlendiriyor, yorum yapıyor.

Bir ülkenin adaletle yönetilmesi kadar önemli bir husus olamaz. Adalet mülkün de insanlığın da temelidir. Peki, darbeler, ülkede adalet yok, adalet tesis edilsin diye mi yapılıyor?

Yakın tarihimizdeki ilk büyük darbeden tutun da bugüne kadarki darbelerin veya darbe teşebbüslerinin hiç birinin, ülkenin olmazsa olmazı olan adalet ve huzurun tesisi için yapıldığı söylenemez. Darbelerin hepsi dış mihraklı ve neredeyse hepsi Batı destekli olmuştur. Yani darbeler insanlarımızın değil başkalarının keyfi ve çıkarları için olmuştur.

Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze kadar ki darbeler, darbe teşebbüsleri, muhtıralar ve kalkışmalar, halkı kültüründen ve tüm zenginliklerinden etmiş, mazlum halka bir türlü belini doğrultacak zamanı tanımamıştır.

İnsanların dillerinin yasaklandığı, kılık kıyafetlerine müdahale edildiği, Müslüman halkın camilerinin ahırlara çevrildiği darbelerden tutun da ‘bir sağdan bir soldan astık’ şeklindeki “eşitlikçi” hasta yaklaşıma kadar ki bütün bu kabusların hepsi, ülke insanının belini bükmüş, tabir yerindeyse ona hayat hakkı tanımamıştır.

‘28 Şubat sıra dışı darbesi’yle; seçimle gelen hükümet görevi bırakmak zorunda kalmış, milyonlarca insan mağdur edilerek Din-i Mubin-i İslam’ın bütün değerlerine savaş açılmıştır. 27 Nisan e-muhtırası ile tekrardan dindar halkın yaşam biçimine müdahale sinyali/ihtarı verilmiştir.

Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Balyoz, İrticayla Mücadele Eylem Planı gibi kaos senaryolarıyla halkın nefesinin kesilmesi, İslami yaşam tarzının sonlandırılması amaçlanmıştır.

15 Temmuz darbe girişimiyle bu halka hayat hakkının fazla görüldüğünün işareti verilmiş, mazlum coğrafyanın darbeler diyarı olduğu tescillenmeye çalışılmıştır. Askeri darbeyle ülkenin, Batılı şer güçlerin kolay müdahale edebilecekleri bir yer haline gelmesi amaçlanmıştır.

15 Temmuz darbe girişimine karşılık şu ana kadar görülmemiş şekildeki halk ayaklanması, ümitleri yeşertmiş ve muhtemel darbelerin artık kursakta kalacağı düşüncesini pekiştirmişti. Fakat gelinen süreçte, halkın darbeye karşı direnişinin iyi analiz edilmediği ve herkese, takındığı tavrın karşılığı bir muamelede bulunmaktan çok, son darbecilere karşın önceki darbecilere veya darbe heveslilerine alan açıldığı değerlendirilmektedir. Bu tutum ve idare şekli, maalesef kalkışmaların, darbelerin ve kaos planlarının sonunu getiremeyecektir. Darbe heveslerini depreştirmekten başka bir işe yaramıyor/yaramayacaktır.

İşin acı ve kabul edilemez tarafı, hatta iktidar için ‘kendi ayağına sıkmak’ veya ‘bindiği dalı kesmek’ mesabesinde olan uygulamaların ayyuka çıkmış olması. Mesela darbeye karşı dik duranların darbeciler gibi muamele görmeleri, aynen darbeciler gibi güvenlik soruşturmalarında elenerek gadre uğramaları bunlardan sadece bir örnektir.

Darbeye karşı duran; haber, köşe yazısı, manşet ve sürmanşetleriyle darbeyi mahkum eden gazetelerin çalışanlarının, muhabir ve köşe yazarlarının basın kartlarını iptal etmek, her halde darbecilerin iktidar eliyle kendi karşıtlarından aldıkları bir intikam olsa gerek. Bunun başka izahı yoktur, olamaz.

Darbeden her söz edildiğinde haklı olarak halkın direnişine vurgu yapılmakta ve 15 Temmuz’da şahlanışa geçen bu milletin örnek kıyamından dem vurulmaktadır. Tespitler doğru, ancak mademki darbeye karşı güvence halktır, halkın direnişidir; öyleyse bu halkın -sapla saman karıştırılarak- çektikleri sıkıntılara bir an önce eğilmek gerekmez mi? Güvence halkın direnişi ise o zaman saflar sıklaştırılmalıdır.

Bugün aile ile ilgili kanun ve sözleşmelerin dayattıklarını, herhalde bir İrticayla Mücadele Eylem Planları’nı kotaranlar onaylamakta ve buna sevinmektedir. “Genç Evliler”e reva görülenler, bir 28 Şubat Darbe zihniyetinin alkış tutacağı bir uygulama şeklidir. Bunlarda ısrar etmek safları dağıtmaktan başka hangi amaca hizmet etmektedir.

Darbe ve kaosa karşı duruşları ortada olan insanları; kimliği, adresi hatta telefonu belli kişileri -onlardan varsa sorulacak bir husus- ifadeye çağırmak yerine, gece yarısı baskınıyla gözaltına almanın hangi mihrakın tazyikiyle yapıldığı sorgulanmalıdır, elbet. Bunlar önemli hususlardır.

Sonuç olarak; hayatımıza ve değerlerimize kast eden/edecek karanlık mihraklara karşın gücümüzü hakkı savunan halktan alıyorsak bunun kıymetini ve değerini bilmek ve ona göre muamele etmek durumundayız. Darbe söylentilerine karşı tedbir; bizi ayakta tutan değerlere sahip çıkarak, adalet, hak-hukuk normlarını da gözeterek alınabilecektir. Naçizane benden söylemesi. 

Selam ve dua ile...